English    Türkçe    فارسی   

4
2571-2595

  • آنک در جنگت چنان ملکی دهد ** بنگر اندر صلح خوانت چون نهد
  • Savaş âleminde sana böyle bir devlet ve ülke ihsan eden, bir gör de bak, sulhta ülkene nasıl bir sofra kurar!
  • آن کرم که اندر جفا آنهات داد ** در وفا بنگر چه باشد افتقاد
  • Keremiyle cefa zamanında onları veren, vefa zamanında seni nasıl görüp gözetir, arayıp yoklar, bir bak da gör!
  • گفت ای موسی چهارم چیست زود ** بازگو صبرم شد و حرصم فزود
  • Firavun, ey Musa, dördüncüsü nedir? Çabuk söyle, çünkü sabrım yetti, hırsım arttı dedi.
  • گفت چارم آنک مانی تو جوان ** موی هم‌چون قیر و رخ چون ارغوان
  • Musa dedi ki: Daima genç kalırsın, daima saçın, sakalın katran gibi siyah, yüzün erguvan gibi kırmızı olur.
  • رنگ و بو در پیش ما بس کاسدست ** لیک تو پستی سخن کردیم پست 2575
  • Bizce rengin, kokunun değeri yoktur. Fakat sen aşağılıksın, onun için aşağı âlemden konuşuyorum!
  • افتخار از رنگ و بو و از مکان ** هست شادی و فریب کودکان
  • Renkle, kokuyla, mevkile öğünmek, çocukları sevindirir, aldatır!
  • بیان این خبر کی کلموا الناس علی قدر عقولهم لا علی قدر عقولکم حتی لا یکذبوا الله و رسوله
  • Halka, kendi aklınız miktarınca değil, onların akılları miktarınca söz söyleyin ki Allah’a ve Peygamber'ine yalan demesinler hadisi
  • چونک با کودک سر و کارم فتاد ** هم زبان کودکان باید گشاد
  • İşim çocuğa düştü., gayri çocukların ağzını kullanmam lâzım!
  • که برو کتاب تا مرغت خرم ** یا مویز و جوز و فستق آورم
  • Mektebe git de sana kuş alayım yahut kuru "üzüm, ceviz ve fıstık getireyim diyeyim!
  • جز شباب تن نمی‌دانی به کیر ** این جوانی را بگیر ای خر شعیر
  • Sen beden gençliğinden başka bir şey bilmiyorsun ya, al işte bu gençliği, a eşek, nah sana arpa
  • هیچ آژنگی نیفتد بر رخت ** تازه ماند آن شباب فرخت 2580
  • Yüzün hiç buruşmaz, pörsümez. Kutlu gençliğin hep bu halde kalır.
  • نه نژند پیریت آید برو ** نه قد چون سرو تو گردد دوتو
  • Ona ne ihtiyarlık buruşması gelir, ne de selvi ye benzeyen boyun iki kat olur!
  • نه شود زور جوانی از تو کم ** نه به دندانها خللها یا الم
  • Ne sendeki gençliğin kuvveti azalır, ne dişlerin, ağrır, sallanır!
  • نه کمی در شهوت و طمث و بعال ** که زنان را آید از ضعفت ملال
  • Kadınların erkekten nefretine sebep olan gevşekliği, kadına yaklaşmamak derdini görmezsin!
  • آنچنان بگشایدت فر شباب ** که گشود آن مژده‌ی عکاشه باب
  • Gençlik çağının parlaklığı seni öyle bir açar, neşelendirir ki Ukâşe'nin müjdesi de Peygamber'i öyle-açmış, öyle neşelendirmişti işte!
  • قوله علیه السلام من بشرنی بخروج صفر بشرته بالجنة
  • Saferin çıktığını kim müjdelerse ona cennet müjdesi vereceğim buyurması
  • احمد آخر زمان را انتقال ** در ربیع اول آید بی جدال 2585
  • Ahir zaman Peygamberi Ahmed, Rebiyülevvel ayında göçtü, bunda hiç ihtilâf yoktur.
  • چون خبر یابد دلش زین وقت نقل ** عاشق آن وقت گردد او به عقل
  • Gönlü, bu göç zamanını haber alınca can ve gönülden o vakta âşık oldu.
  • چون صفر آید شود شاد از صفر ** که پس این ماه می‌سازم سفر
  • Safer gelince, bu ay bitince sefer edeceğim diye-neşelendi.
  • هر شبی تا روز زین شوق هدی ** ای رفیق راه اعلی می‌زدی
  • Her gece bu buluşmanın iştiyakıyla sabahlara kadar "Ey yücelerden yüce arkadaş!" der dururdu!
  • گفت هر کس که مرا مژده دهد ** چون صفر پای از جهان بیرون نهد
  • "Bana kim safer ayı çıktı diye müjde verirse._x000D_
  • که صفر بگذشت و شد ماه ربیع ** مژده‌ور باشم مر او را و شفیع 2590
  • Kim safer gitti, Rebiyyülevvel geldi diye beni muştularsa ben de onu cennetle muştular, ona şefaatçi olurum dedi."
  • گفت عکاشه صفر بگذشت و رفت ** گفت که جنت ترا ای شیر زفت
  • Ukâşe gelip müjde dedi., safer çıktı gitti. Peygamber de "Ey ulu aslan, cennet senindir" buyurdu
  • دیگری آمد که بگذشت آن صفر ** گفت عکاشه ببرد از مژده بر
  • Başka birisi de gelip safer çıktı dedi., bet dedi ki: O müjdeyi Ukâşe aldı!
  • پس رجال از نقل عالم شادمان ** وز بقااش شادمان این کودکان
  • Erler, görüyorsun ya, âlemden göçmeden neşeleniyorlar, şu çocuklarsa âlemde kalmalarına seviniyorlar!
  • چونک آب خوش ندید آن مرغ کور ** پیش او کوثر نیامد آب شور
  • İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa, acı su, kevser görünür.
  • هم‌چنین موسی کرامت می‌شمرد ** که نگردد صاف اقبال تو درد 2595
  • Musa da, senin saf ikbaline bir dert erişmez diye bu tarzda kerametler sayıp dökmekteydi.