English    Türkçe    فارسی   

4
2753-2777

  • گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بی‌گناه و بی‌خطا
  • O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
  • وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
  • Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
  • راه‌زن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد 2755
  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz!
  • خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • چون شکسته می‌رهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
  • آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
  • Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
  • تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
  • Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
  • مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر می‌روی 2760
  • Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki?
  • هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
  • Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
  • سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
  • Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
  • نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست
  • Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
  • هر که بالاتر رود ابله‌ترست ** که استخوان او بتر خواهد شکست
  • Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
  • این فروعست و اصولش آن بود ** که ترفع شرکت یزدان بود 2765
  • Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır!
  • چون نمردی و نگشتی زنده زو ** یاغیی باشی به شرکت ملک‌جو
  • Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
  • چون بدو زنده شدی آن خود ویست ** وحدت محضست آن شرکت کیست
  • Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... Bu, tam birliktir; nerde şerik oluş?
  • شرح این در آینه‌ی اعمال جو ** که نیابی فهم آن از گفت و گو
  • Fakat bunu işlerinin aynasında gör. Çünkü bunu sözle, dedikoduyla anlayamazsın!
  • گر بگویم آنچ دارم در درون ** بس جگرها گردد اندر حال خون
  • İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
  • بس کنم خود زیرکان را این بس است ** بانگ دو کردم اگر در ده کس است 2770
  • Artık bu kadarını kâfi göreyim, zaten anlayanlara bu, yeter... Köyde kimse varsa iki kere seslendim işte!
  • حاصل آن هامان بدان گفتار بد ** این چنین راهی بر آن فرعون زد
  • Hâsılı Haman, o kötü sözlerle böyle bir yolu Firavun' a kesti!
  • لقمه‌ی دولت رسیده تا دهان ** او گلوی او بریده ناگهان
  • Devlet lokması da ağzına kadar gelmişti. Haman, Firavun'un boğazını kesiverdi!
  • خرمن فرعون را داد او به باد ** هیچ شه را این چنین صاحب مباد
  • Firavun'un harmanını o, yele verdi. Hiçbir padişahın böyle veziri olmasın!
  • نومید شدن موسی علیه‌السلام از ایمام فرعون به تاثیر کردن سخن هامان در دل فرعون
  • Musa aleyhisselâm'ın Haman'ın sözlerinin tesiriyle Firavun'un imana gelmesinden ümidini kesmesi
  • گفت موسی لطف بنمودیم وجود ** خود خداوندیت را روزی نبود
  • Musa dedi ki: Ben sana lütuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum, fakat ne yapayım? Allah, sana kısmet etmemiş!
  • آن خداوندی که نبود راستین ** مر ورا نه دست دان نه آستین 2775
  • Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen!
  • آن خداوندی که دزدیده بود ** بی دل و بی جان و بی دیده بود
  • Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
  • آن خداوندی که دادندت عوام ** باز بستانند از تو هم‌چو وام
  • Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!