English    Türkçe    فارسی   

4
2810-2834

  • این عصایی بود این دم اژدهاست ** تا نگویی دوزخ یزدان کجاست 2810
  • Tanrı’nın cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken şimdi ejderha olmuştur.
  • در بیان آنک شناسای قدرت حق نپرسد کی بهشت و دوزخ کجاست
  • هر کجا خدا دوزخ کند ** اوج را بر مرغ دام و فخ کند
  • Tanrı kudretini bilip tanıyan cennetle cehennem nerede ki diye sormaz.
  • هم ز دندانت برآید دردها ** تا بگویی دوزخست و اژدها
  • Tanrı, nereyi isterse orasını cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuşa ökse ve tuzak haline getirir.
  • یا کند آب دهانت را عسل ** که بگویی که بهشتست و حلل
  • Dişlerine bir ağrı verir ki bu diş ağrısı cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüğünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin!
  • از بن دندان برویاند شکر ** تا بدانی قوت حکم قدر
  • Dişlerinin dibinden şeker bitirir... bu suretle kaderin hükmünü anlar bilirsin!
  • پس به دندان بی‌گناهان را مگز ** فکر کن از ضربت نامحترز 2815
  • Şu halde dişlerinle suçsuzları ısırma... çekinemeyeceğin, kurtulamayacağın silleyi düşün.
  • نیل را بر قبطیان حق خون کند ** سبطیان را از بلا محصون کند
  • Tanrı Nil’i Kıpti’lere kan haline getirdi... İsrail oğullarını da belâdan korudu.
  • تا بدانی پیش حق تمییز هست ** در میان هوشیار راه و مست
  • Buna bak da Tanrının yoldaki aklı başında kişiyle sarhoşu ayırt ettiğini anla.
  • نیل تمییز از خدا آموختست ** که گشاد آن را و این را سخت بست
  • Nil bu ayırt edişi Tanrıdan öğrendi de buna ihsanlarda bulundu, öbürünü sıkıca bağladı.
  • لطف او عاقل کند مر نیل را ** قهر او ابله کند قابیل را
  • Tanrı lûtfu, Nil’e akıl verdi... kahrı ise Kabil’i sersemleştirdi.
  • در جمادات از کرم عقل آفرید ** عقل از عاقل به قهر خود برید 2820
  • Keremiyle cansız şeylerde akıl yarattı... kahrı ile akıllının aklını aldı.
  • در جماد از لطف عقلی شد پدید ** وز نکال از عاقلان دانش رمید
  • Lûtfuyla cansız şeyde akıl peydahlandı... kahrı ile bilgi akıllardan kaçtı!
  • عقل چون باران به امر آنجا بریخت ** عقل این سو خشم حق دید و گریخت
  • Emriyle oraya yağmur gibi akıl yağdı... bunun aklıysa Tanrı hışmını görüp kaçtı gitti!
  • ابر و خورشید و مه و نجم بلند ** جمله بر ترتیب آیند و روند
  • Bulut, güneş, ay ve yücelerdeki yıldızlar... hepsi de bir nizamla gelirler, giderler.
  • هر یکی ناید مگر در وقت خویش ** که نه پس ماند ز هنگام و نه پیش
  • Her biri, ancak vaktinde gelir... vaktini ne geciktirir, ne de erken gelip çatar.
  • چون نکردی فهم این را ز انبیا ** دانش آوردند در سنگ و عصا 2825
  • Bunu nasıl oldu da peygamberlerden anlamadın sen?Onlar, taşa sopaya bilgi ihsan ettiler.
  • تا جمادات دگر را بی لباس ** چون عصا و سنگ داری از قیاس
  • Bunları gör de diğer cansız şeyleri de şüphesiz bir halde sopaya, taşa kıyas et!
  • طاعت سنگ و عصا ظاهر شود ** وز جمادات دگر مخبر شود
  • Taşla sopanın itaati meydana çıkar, görünürde öbür cansız şeylerin halinde de haber verir...
  • که ز یزدان آگهیم و طایعیم ** ما همه نی اتفاقی ضایعیم
  • Onlar da “Biz, Tanrı’yı biliriz, ona itaat ederiz... hepimiz de tesadüfen halk edilmiş abes şeyler değiliz” derler.
  • هم‌چو آب نیل دانی وقت غرق ** کو میان هر دو امت کرد فرق
  • Nil suyuna bak da anla... boğarken iki ümmetin arasını ayırt etti ya!
  • چون زمین دانیش دانا وقت خسف ** در حق قارون که قهرش کرد و نسف 2830
  • Yer, nasıl Karun’u kahredip sömürdü; onu nasıl bildiyse Nil’i de öyle bilgi sahibi bil.
  • چون قمر که امر بشنید و شتافت ** پس دو نیمه گشت بر چرخ و شکافت
  • Ay da öyle... emri duyunca derhal gökyüzünde yarıldı, ikiye bölündü ya.
  • چون درخت و سنگ کاندر هر مقام ** مصطفی را کرده ظاهرالسلام
  • Nerede bir ağaç ve taş varsa Mustafa’yı görünce apaçık selâm verdi ya! İşte cansızların hepsini de böyle bil, böyle tanı!
  • جواب دهری کی منکر الوهیت است و عالم را قدیم می‌گوید
  • Tanrı varlığını inkâr eden ve âleme evvel, yok diyen Dehri’ye cevap
  • دی یکی می‌گفت عالم حادثست ** فانیست این چرخ و حقش وارثست
  • Dün birisi, âlem, sonradan yaratıldı... bu gökyüzü fânidir, vârisi Hak’dır diyordu.
  • فلسفیی گفت چون دانی حدوث ** حادثی ابر چون داند غیوث
  • Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratıldığını nasıl biliyorsun? Yağmur,bulutun sonradan yaratıldığını nasıl bilir?