English    Türkçe    فارسی   

5
1771-1795

  • ور نکردی زندگانی منیر  ** یک دو دم ماندست مردانه بمیر 
  • Aydın bir suretle yaşamadıysan, bir iki nefeslik ömrün kaldı bari ercesine öl!
  • فیما یرجی من رحمة الله تعالی معطی النعم قبل استحقاقها و هو الذی ینزل الغیث من بعد ما قنطوا و رب بعد یورث قربا و رب معصیة میمونة و رب سعادة تاتی من حیث یرجی النقم لیعلم ان الله یبدل سیاتهم حسنات 
  • Kul,müstahak olmadan nimetler veren Tanrının rahmetinden dilenen şeyler. Tanrı, bir Tanrı ki, insanlar, ümitsizliğe düştükten sonra yağmur yağdırır. Nice uzaklık vardır, yakınlığa sebep olur. Nice kutluluklar vardır, kötülük istediğinden gelip çatar. Bu suretle de Tanrının, kulların kötülüklerini, iyiliklere döndürdüğü bilinir.
  • در حدیث آمد که روز رستخیز  ** امر آید هر یکی تن را که خیز 
  • Hadiste gelmiştir ki kıyamet günü, her bedene “kalk” diye emir gelir.
  • نفخ صور امرست از یزدان پاک  ** که بر آرید ای ذرایر سر ز خاک 
  • Sur’un üfürülmesi, pak Tanri’nin ey zerreler yerden bas kaldırın diye emretmesidir.
  • باز آید جان هر یک در بدن  ** هم‌چو وقت صبح هوش آید به تن 
  • Herkesin canı, sabahleyin kalkınca nasıl aklımız başımıza gelirse tıpkı öyle, kendi bedenine girer.
  • جان تن خود را شناسد وقت روز  ** در خراب خود در آید چون کنوز  1775
  • Can, kıyamet günü, kendi bedenini tanır, define gibi kendine mahsus olan o yıkık yere girer.
  • جسم خود بشناسد و در وی رود  ** جان زرگر سوی درزی کی رود 
  • Her can, kendi bedenini tanır, o bedene girer. Kuyumcunu canı, nasıl olur da terzinin bedenine girer?
  • جان عالم سوی عالم می‌دود  ** روح ظالم سوی ظالم می‌دود 
  • Bilgi sahibinin canı, bilgi sahibinin bedenine girer, zulmedenin canı, zulmedenin bedenine.
  • که شناسا کردشان علم اله  ** چونک بره و میش وقت صبحگاه 
  • Sabah çağı kuzu anasını, koyun kuzusunu nasıl tanırsa Tanrı bilgisi de bedenleri tanıma hususunda ruhlara böyle bir bilgi vermiştir.
  • پای کفش خود شناسد در ظلم  ** چون نداند جان تن خود ای صنم 
  • Ayak bile karanlıkta ayakkabısını tanırken a güzelim can kendi bedenini nasıl tanımaz?
  • صبح حشر کوچکست ای مستجیر  ** حشر اکبر را قیاس از وی بگیر  1780
  • Ey Tanrıya sığınan, sabah küçük mahşerdir. Büyük mahşeri de var ondan kıyas et.
  • آنچنان که جان بپرد سوی طین  ** نامه پرد تا یسار و تا یمین 
  • Can, nasıl toprağa uçarsa amel defteri de sağa, sola öyle uçar.
  • در کفش بنهند نامه‌ی بخل و جود  ** فسق و تقوی آنچ دی خو کرده بود 
  • İyiliğe kötülüğe dair dün ne yaptıysa onların yazılı olduğu nekeslik ve cömertlik defterini, insanın avucuna koyarlar.
  • چون شود بیدار از خواب او سحر  ** باز آید سوی او آن خیر و شر 
  • Seher çağı uykudan uyandı mı o hayır ve şer, ona gelip çatar.
  • گر ریاضت داده باشد خوی خویش  ** وقت بیداری همان آید به پیش 
  • Riyazatı huy edinmişse uyandığı zaman yanına o gelir.
  • ور بد او دی خام و زشت و در ضلال  ** چون عزا نامه سیه یابد شمال  1785
  • Dün, hamlık etmiş, kötülükte, azgınlıkta bulunmuşsa sol yanından verilen defteri, yas mektubuna döner.
  • ور بد او دی پاک و با تقوی و دین  ** وقت بیداری برد در ثمین 
  • Dün, temiz, kötülükten çekingen ve dindar olarak yaşamışsa uyanınca değerli inciyi elde eder.
  • هست ما را خواب و بیداری ما  ** بر نشان مرگ و محشر دو گوا 
  • Bizim uykumuz ve uyanmamız, ölümle mahşere iki tanıktır.
  • حشر اصغر حشر اکبر را نمود  ** مرگ اصغر مرگ اکبر را زدود 
  • Küçük haşir büyük hasrı gösterir; küçük ölüm, büyük ölümü aydınlatır.
  • لیک این نامه خیالست و نهان  ** وآن شود در حشر اکبر بس عیان 
  • Fakat bu defter, hayalidir, gizlidir. Büyük haşirde o defter meydana çıkar.
  • این خیال اینجا نهان پیدا اثر  ** زین خیال آنجا برویاند صور  1790
  • Bu hayal, burada gizlidir, eseri görünür. Fakat bu hayal, orada suretlere bürünür.
  • در مهندس بین خیال خانه‌ای  ** در دلش چون در زمینی دانه‌ای 
  • Mühendise bak yere tohum eker gibi gönlüne bir ev yapma hayali kor.
  • آن خیال از اندرون آید برون  ** چون زمین که زاید از تخم درون 
  • O hayal, dışarıda zahir olur, adeta yerden tohum biter gibi.
  • هر خیالی کو کند در دل وطن  ** روز محشر صورتی خواهد شدن 
  • Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir.
  • چون خیال آن مهندس در ضمیر  ** چون نبات اندر زمین دانه‌گیر 
  • Mühendisin gönlünde kurduğu hayali, tohum bitirme kabiliyetindeki bir yere ekilmiş, orada bitmiş mahsul tut.
  • مخلصم زین هر دو محشر قصه‌ایست  ** مومنان را در بیانش حصه‌ایست 1795
  • Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır.