English    Türkçe    فارسی   

5
185-209

  • خوان و مهمانی پی اظهار راست  ** کای مهان ما با شما گشتیم راست  185
  • İhsanda bulunmak doyurmak, konuk davet etmek, ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık demektir.
  • هدیه‌ها و ارمغان و پیش‌کش  ** شد گواه آنک هستم با تو خوش 
  • Hediyeler armağanlar, sunulan şeyler, ben seninleyim; seni seviyorum diye tanıklıktan ibarettir.
  • هر کسی کوشد به مالی یا فسون  ** چیست دارم گوهری در اندرون 
  • Kimi bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? İçimde bir gevherim var demektir;
  • گوهری دارم ز تقوی یا سخا  ** این زکات و روزه در هر دو گوا 
  • Allah’dan çekinmemden, yahut cömertliğimden bir gevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
  • روزه گوید کرد تقوی از حلال  ** در حرامش دان که نبود اتصال 
  • Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.
  • وان زکاتش گفت کو از مال خویش  ** می‌دهد پس چون بدزدد ز اهل کیش  190
  • Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar?
  • گر بطراری کند پس دو گواه  ** جرح شد در محکمه‌ی عدل اله 
  • Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
  • هست صیاد ار کند دانه نثار  ** نه ز رحم و جود بل بهر شکار 
  • Avcı tane saçar ama acımasından değil, avlanmak için.
  • هست گربه‌ی روزه‌دار اندر صیام  ** خفته کرده خویش بهر صید خام 
  • Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.
  • کرده بدظن زین کژی صد قوم را  ** کرده بدنام اهل جود و صوم را 
  • Bu eğrilikten yüzlerce kavim, kötü sanılmıştır. Bu kötü kişi, cömert kişilerle oruç tutanların adını da kötüye çıkarmıştır.
  • فضل حق با این که او کژ می‌تند  ** عاقبت زین جمله پاکش می‌کند  195
  • Fakat Allah’nın lütuf ve ihsanı, o eğri işlerle bulunmakla beraber nihayet onu, hepsinden de arıtır.
  • سبق برده رحمتش وان غدر را  ** داده نوری که نباشد بدر را 
  • Rahmeti o kötülüğü aşmış, ayın on dördüne bile vermediği ışığı vermiştir.
  • کوششش را شسته حق زین اختلاط  ** غسل داده رحمت او را زین خباط 
  • Allah onun çalışmasını bu kötülükle karışmadan yıkar; rahmeti, onu bu hatadan arıtır.
  • تا که غفاری او ظاهر شود  ** مغفری کلیش را غافر شود 
  • Bu suretle de Allah’nın yarlıgayıcılığı meydana çıkar; bu miğfer, kulun kelliğini örter.
  • آب بهر این ببارید از سماک  ** تا پلیدان را کند از خبث پاک 
  • Yağmur pis şeyleri arıtmak için gökten yağar.
  • پاک کردن آب همه پلیدیها را و باز پاک کردن خدای تعالی آب را از پلیدی لاجرم قدوس آمد حق تعالی 
  • Suyun bütün pislikleri temizlemesi, ulu Allah’nın da suyu pislikten arıtması, hasılı ulu Allah’nın kötülüklerden arı, noksanlardan münezzeh oluşu
  • آب چون پیگار کرد و شد نجس  ** تا چنان شد که آب را رد کرد حس  200
  • Su durdu mu pislenir. Pislenince de duygu ondan iğrenir, onu istemez.
  • حق ببردش باز در بحر صواب  ** تا به شستش از کرم آن آب آب 
  • Allah yine onu doğruluk denizine götürür. O suların suyu kereminden onu yıkar, arıtır.
  • سال دیگر آمد او دامن‌کشان  ** هی کجا بودی به دریای خوشان 
  • Ertesi yıl eteğini sürüyerek gelir. Hey, neredesin? Dense “Hoşlar denizindeyim.
  • من نجس زینجا شدم پاک آمدم  ** بستدم خلعت سوی خاک آمدم 
  • Ben burada pislendim, gittim. Temiz geldim. Elbiseler giyindim, toprağa ulaştım.
  • هین بیایید ای پلیدان سوی من  ** که گرفت از خوی یزدان خوی من 
  • Ey kirliler, pisler, bana gelin. Çünkü, ben Allah huyu ile huylandım.
  • در پذیرم جمله‌ی زشتیت را  ** چون ملک پاکی دهم عفریت را  205
  • Bütün kirliliğinizi kabul ederim, melek gibi, şeytana bile temizlik bağışlarım.
  • چون شوم آلوده باز آنجا روم  ** سوی اصل اصل پاکیها رو 
  • Pislenince yine oraya giderim, temizliklerin aslının aslına varırım.
  • دلق چرکین بر کنم آنجا ز سر  ** خلعت پاکم دهد بار دگر 
  • Kirli hırkamı orada başımdan çıkarırım, o, yine bana temiz bir elbise verir.
  • کار او اینست و کار من همین  ** عالم‌آرایست رب العالمین 
  • Onun işi budur, benim işim de bu. Alemlerin Rabbi, alemi bezer süsler” der.
  • گر نبودی این پلیدیهای ما  ** کی بدی این بارنامه آب را 
  • Bizim bu pisliklerimiz olmasaydı suya bu icazetname nereden verilirdi?