English    Türkçe    فارسی   

5
206-230

  • چون شوم آلوده باز آنجا روم  ** سوی اصل اصل پاکیها رو 
  • Pislenince yine oraya giderim, temizliklerin aslının aslına varırım.
  • دلق چرکین بر کنم آنجا ز سر  ** خلعت پاکم دهد بار دگر 
  • Kirli hırkamı orada başımdan çıkarırım, o, yine bana temiz bir elbise verir.
  • کار او اینست و کار من همین  ** عالم‌آرایست رب العالمین 
  • Onun işi budur, benim işim de bu. Alemlerin Rabbi, alemi bezer süsler” der.
  • گر نبودی این پلیدیهای ما  ** کی بدی این بارنامه آب را 
  • Bizim bu pisliklerimiz olmasaydı suya bu icazetname nereden verilirdi?
  • کیسه‌های زر بدزدید از کسی  ** می‌رود هر سو که هین کو مفلسی  210
  • Su, birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan birine benzer.
  • یا بریزد بر گیاه رسته‌ای  ** یا بشوید روی رو ناشسته‌ای 
  • Yahut bitmiş otlara dökülür; yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar.
  • یا بگیرد بر سر او حمال‌وار  ** کشتی بی‌دست و پا را در بحار 
  • Yahut da denizlerde elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
  • صد هزاران دارو اندر وی نهان  ** زانک هر دارو بروید زو چنان 
  • Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir gelişir.
  • جان هر دری دل هر دانه‌ای  ** می‌رود در جو چو داروخانه‌ای 
  • Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.
  • زو یتیمان زمین را پرورش  ** بستگان خشک را از وی روش  215
  • Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür.
  • چون نماند مایه‌اش تیره شود  ** هم‌چو ما اندر زمین خیره شود 
  • Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde bizim gibi şaşırır kalır.
  • استعانت آب از حق جل جلاله بعد از تیره شدن 
  • Suyun bulandıktan sonra ulu Allah’dan yardım dilemesi
  • ناله از باطن برآرد کای خدا  ** آنچ دادی دادم و ماندم گدا 
  • İçten feryada başlar; Yarabbi, bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
  • ریختم سرمایه بر پاک و پلید  ** ای شه سرمایه‌ده هل من مزید 
  • Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
  • ابر را گوید ببر جای خوشش  ** هم تو خورشیدا به بالا بر کشش 
  • Allah buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!
  • راههای مختلف می‌راندش  ** تا رساند سوی بحر بی‌حدش  220
  • Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.
  • خود غرض زین آب جان اولیاست  ** کو غسول تیرگیهای شماست 
  • Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
  • چون شود تیره ز غدر اهل فرش  ** باز گردد سوی پاکی بخش عرش 
  • Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
  • باز آرد زان طرف دامن کشان  ** از طهارات محیط او درسشان 
  • Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
  • ز اختلاط خلق یاید اعتدال ** آن اسفر جوید که ارحنا یا بلال
  • Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”
  • ای بلال خوش نوای خوش صهیل ** میذنه بر رو بزن طبل رحیل 225
  • Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.
  • جان سفر رفت و بددن اندر قیام ** وقت رجعت زین سبب گوید سلام
  • Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.
  • از تیمم وا رهاند جمله را ** وز تحری طالبان قبله را
  • Herkesi teyemmüm kurtarır, kıble arayanları aramaktan vaz geçirir, kıbleyi gösterir.
  • این مثل چون واسطه‌ست اندر کلام  ** واسطه شرطست بهر فهم عام 
  • Bu misal getirme söz arasında bir vasıtadır. Herkesin anlaması için vasıta şarttır.
  • اندر آتش کی رود بی‌واسطه  ** جز سمندر کو رهید از رابطه 
  • Bir delile bağlanmadan kurtulmuş olan semenderden başka kim, vasıtasız ateşe girebilir?
  • واسطه‌ی حمام باید مر ترا  ** تا ز آتش خوش کنی تو طبع را  230
  • Tabiatını ateşle hoş bir hale getirmen için vasıtan hamamdır.