English    Türkçe    فارسی   

5
3138-3162

  • بلک معنی آن بود جف القلم  ** نیست یکسان پیش من عدل و ستم 
  • "Kalem kurudu" sözünün mânası, benim yanımda adaletle sitem bir değildir.
  • فرق بنهادم میان خیر و شر  ** فرق بنهادم ز بد هم از بتر 
  • Ben, hayırla şerrin arasına bir fark koydum. Kötüyle daha kötüyü de ayırdım demektir.
  • ذره‌ای گر در تو افزونی ادب  ** باشد از یارت بداند فضل رب  3140
  • Bir zerre bile sende edep ve hayayı artırsa, dostunda bir zerre daha edepli olsan bil ki bu, Tanrının lûtfudur, ihsanıdır.
  • قدر آن ذره ترا افزون دهد  ** ذره چون کوهی قدم بیرون نهد 
  • O bir zerre, senin kadrini artırır. O bir zerre, harice dağ gibi ayak basar.
  • پادشاهی که به پیش تخت او  ** فرق نبود از امین و ظلم‌جو 
  • Bir padişah olsa da onun yanında emin kişiyle zâlimin bir farkı olmasa.
  • آنک می‌لرزد ز بیم رد او  ** وانک طعنه می‌زند در جد او 
  • Onun kendisini reddedeceğinden korkup titreyenle onun işini kınayanı.
  • فرق نبود هر دو یک باشد برش  ** شاه نبود خاک تیره بر سرش 
  • Fark etmese, yanında ikisi de bir olsa bu adam, padişah değildir. Kara toprak, o adamın başına!
  • ذره‌ای گر جهد تو افزون بود  ** در ترازوی خدا موزون بود  3145
  • Bir zerre bile senin çalışmanı atırsa Tanrı terazisinde tartılır.
  • پیش این شاهان هماره جان کنی  ** بی‌خبر ایشان ز غدر و روشنی 
  • Halbuki bu padişahların önünde can çekisip durursun. Çünkü bunlar,hiyanetle hakikati bilmezler,haberleri bile yoktur.
  • گفت غمازی که بد گوید ترا  ** ضایع آرد خدمتت را سالها 
  • Bir kovucunun söziyle yıllarca süren hizmetini zayi ediverdi.
  • پیش شاهی که سمیعست و بصیر  ** گفت غمازان نباشد جای‌گیر 
  • Fakat her şeyi duyan, her şeyi gören bir padişah, koyucuların sözlerine aldırmaz bile.
  • جمله غمازان ازو آیس شوند  ** سوی ما آیند و افزایند پند 
  • Bütün kovucular, ondan ümitlerini keser, meyus olurlar. Fakat bize geldiler, kovuculuk ettiler mi onlara bağlılığımız artar.
  • بس جفا گویند شه را پیش ما  ** که برو جف القلم کم کن وفا  3150
  • Padişaha, bizim önümüzde nice kovuculukta bulunurlar, cefakârlıklarımızı söylerler. Yürü, artık kalem kurudu, az vefakâr ol derler.
  • معنی جف القلم کی آن بود  ** که جفاها با وفا یکسان بود 
  • "Kalem yazdı, mürekkebi kurudu'' sözünün mânası, cefa ile vefa birdir demek değildir.
  • بل جفا را هم جفا جف القلم  ** وآن وفا را هم وفا جف القلم 
  • Cefaya karşılık cefa.. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. O vefaya karşılık da vefa.. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu demektir.
  • عفو باشد لیک کو فر امید  ** که بود بنده ز تقوی روسپید 
  • Af vardır, fakat ümit parlaklığı nerde ki kul, Tanrı'dan çekinmeyle yüzü ak olsun?
  • دزد را گر عفو باشد جان برد  ** کی وزیر و خازن مخزن شود 
  • Hırsız af edilse bile canını kurtarır. Fakat nerde vezir ve hazine emini olacak?
  • ای امین الدین ربانی بیا  ** کز امانت رست هر تاج و لوا  3155
  • Ey din emini, ey Tanrı'ya mensup er, gel ki her tac, her bayrak, eminlikten meydana gelir!
  • پور سلطان گر برو خاین شود  ** آن سرش از تن بدان باین شود 
  • Padişağın oğlu bile olsa da hainlikte bulunsa padişah, bil ki onun başını bedeninden ayırıverir.
  • وز غلامی هندوی آرد وفا  ** دولت او را می‌زند طال بقا 
  • Fakat Hintli bir kara köle vefada bulunsa devlet ve ikbale erişir, ömrü artar.
  • چه غلام ار بر دری سگ باوفاست  ** در دل سالار او را صد رضاست 
  • Ne kölesi? Hattâ bir kapının köpeği bile vefada bulunsa sahibinin gönlünde ona karşı yüzlerce rıza vardır.
  • زین چو سگ را بوسه بر پوزش دهد  ** گر بود شیری چه پیروزش کند 
  • Bu yüzden köpeğin, ağzını bile öper. Artık var kıyas et, kapısındaki aslan, vefakârlık etse ona neler yapmaz?
  • جز مگر دزدی که خدمتها کند  ** صدق او بیخ جفا را بر کند  3160
  • Yalnız hırsız, kulluklar eder, doğruluğu, cefayı kökünden çekip sökerse..
  • چون فضیل ره‌زنی کو راست باخت  ** زانک ده مرده به سوی توبه تاخت 
  • Hani yol kesen Füzeyl gibi. O da oyununu iyi oynadı; bir adam gibi değil, on adam gibi tövbeye sarıldı.. Bu çeşit hırsız da yücelir, devlete erer.
  • وآنچنان که ساحران فرعون را  ** رو سیه کردند از صبر و وفا 
  • Nitekim büyücüler, sabır ve vefalariyle Firavun'un yüzünü kararttılar.