English    Türkçe    فارسی   

5
394-418

  • هست در بط غیر این بس خیر و شر  ** ترسم از فوت سخنهای دگر 
  • Kazada bundan başka daha bir çok hayır, şer var ama başka sözleri söyleyemem, vakit kalmaz diye ürküyorum.
  • صفت طاوس و طبع او و سبب کشتن ابراهیم علیه‌السلام او را 
  • Tavus kuşunun tabiatı ve İbrahim aleyhisselam’ın onu kesmesindeki sebep
  • آمدیم اکنون به طاوس دورنگ  ** کو کند جلوه برای نام و ننگ  395
  • Şimdi ad san için cilvelenip duran iki renkli tavusa geldik.
  • همت او صید خلق از خیر و شر  ** وز نتیجه و فایده‌ی آن بی‌خبر 
  • Onun gayreti, sonucundan ve faydasından habersiz bir halde halkı, hayırla şerle avlamaktır.
  • بی‌خبر چون دام می‌گیرد شکار  ** دام را چه علم از مقصود کار 
  • Tuzak gibi av tutup durur. Tuzağın maksada ait ne bilgisi vardır?
  • دام را چه ضر و چه نفع از گرفت  ** زین گرفت بیهده‌ش دارم شگفت 
  • Tuzağın, av tutmaktan ne zararı vardır, ne faydası; onun bu beyhude tutuşuna şaşarım işte ben.
  • ای برادر دوستان افراشتی  ** با دو صد دلداری و بگذاشتی 
  • Kardeş, iki yüz güzelle bağdaştın, dost oldun, sonra yine onları terk ettin.
  • کارت این بودست از وقت ولاد  ** صید مردم کردن از دام وداد  400
  • Doğduğun günden beri işin bu. Sevgi tuzağıyla adam avlar durursun.
  • زان شکار و انبهی و باد و بود  ** دست در کن هیچ یابی تار و پود 
  • Bu avlamaktan, bu kalabalıktan, bu başlık sevdasından el çek. Hiç bunlarla bir şey ördün, bu yüzden bir şey elde ettin mi?
  • بیشتر رفتست و بیگاهست روز  ** تو به جد در صید خلقانی هنوز 
  • Ömrünün çoğu geçti, gün akşama yaklaştı. Sense hala adam avlamaya koyulmuşsun.
  • آن یکی می‌گیر و آن می‌هل ز دام  ** وین دگر را صید می‌کن چون لام 
  • Onu tut, bunu tuzaktan azat et. Alçaklar gibi bir başkasını avla.
  • باز این را می‌هل و می‌جو دگر  ** اینت لعب کودکان بی‌خبر 
  • Derken bunu da bırak, başka birini ara... Bu işte tam hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların oynadığı bir oyun!
  • شب شود در دام تو یک صید نی  ** دام بر تو جز صداع و قید نی  405
  • Gece gelip çatar, tuzağında bir av bile yok. Tuzak sana, bir baş ağrısından, bir bağdan başka bir şey değil.
  • پس تو خود را صید می‌کردی به دام  ** که شدی محبوس و محرومی ز کام 
  • Şu halde sen, kendi kendini avladın demektir. Çünkü, hapse düştün, maksada erişemedin, mahrum kaldın.
  • در زمانه صاحب دامی بود  ** هم‌چو ما احمق که صید خود کند 
  • Hiç alemde bizim gibi kendi kendini avlayan bir ahmak daha var mı?
  • چون شکار خوک آمد صید عام  ** رنج بی‌حد لقمه خوردن زو حرام 
  • Aşağılık kişilerin tuzağına domuz tutulur. Sonsuz zahmet, sonra da onu yemek haram.
  • آنک ارزد صید را عشقست و بس  ** لیک او کی گنجد اندر دام کس 
  • Avlamaya değen şey ancak aşktır. Fakat oda öyle herkesin tuzağına düşer mi ya?
  • تو مگر آیی و صید او شوی  ** دام بگذاری به دام او روی  410
  • Meğer ki sen gelesin de ona av olasın... Meğer ki sen, tuzağı bırakasın da onun tuzağına gidip düşesin.
  • عشق می‌گوید به گوشم پست پست  ** صید بودن خوش‌تر از صیادیست 
  • Aşk der ki: Ben yavaş yavaş çalışmasaydım; bana avlanmak av tutmadan yeğdir.
  • گول من کن خویش را و غره شو  ** آفتابی را رها کن ذره شو 
  • Benim hayranım ol da övün. Güneşi bırak da zerre ol!
  • بر درم ساکن شو و بی‌خانه باش  ** دعوی شمعی مکن پروانه باش 
  • Kapım da otur. Evsiz barksız kal. Mumluk davasına kalkışma, pervane ol.
  • تا ببینی چاشنی زندگی  ** سلطنت بینی نهان در بندگی 
  • Bu suretle dirilik sultanlığını bulur, kullukta gizli olan padişahlığı görürsün.
  • نعل بینی بازگونه در جهان  ** تخته‌بندان را لقب گشته شهان  415
  • Alemde tersine çakılmış nallar görür, esirlere padişah adı verildiğini duyarsın.
  • بس طناب اندر گلو و تاج دار  ** بر وی انبوهی که اینک تاجدار 
  • Boğazına ipler takılmış, kendisi dar ağacının tacı olmuştur da kalabalık bir halk güruhu, ona işte padişah derler.
  • هم‌چو گور کافران بیرون حلل  ** اندرون قهر خدا عز و جل 
  • Kafirlerin mezarları gibi dışı süslü, içinde ulu Allah’nın kahır ve azabı!
  • چون قبور آن را مجصص کرده‌اند  ** پرده‌ی پندار پیش آورده‌اند 
  • Onlar kabirleri kireçle örmüşler, bezemişler, zan perdesini yüzlerine örtmüşlerdir.