English    Türkçe    فارسی   

5
3964-3988

  • هفت مصحف آن زمان برهم نهاد  ** خورد سوگند و چنین تقریر داد 
  • Yedi mushafı birbiri üstüne koyup sözünü tutacağına yemin etti.
  • فاش کردن آن کنیزک آن راز را با خلیفه از زخم شمشیر و اکراه خلیفه کی راست گو سبب این خنده را و گر نه بکشمت 
  • Cariyeceğizin kılıç korkusiyle o sırrı Halifeye açması, Halifenin doğru söyle, bu gülüşün sırrını bildir, yoksa seni öldürürüm demesi
  • زن چو عاجز شد بگفت احوال را  ** مردی آن رستم صد زال را  3965
  • Cariye âciz kalınca ahvali anlattı. O yüz Zâl'e bedel olan Rüstem'in erliğini söyledi.
  • شرح آن گردک که اندر راه بود  ** یک به یک با آن خلیفه وا نمود 
  • Yoldaki gerdeği, o sırada vukua gelen halleri bîr bir nakletti.
  • شیر کشتن سوی خیمه آمدن  ** وان ذکر قایم چو شاخ کرگدن 
  • Erin kılıcını çekip gidişini, aslanı öldürdükten sonra gelişini, aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu söyledi.
  • باز این سستی این ناموس‌کوش  ** کو فرو مرد از یکی خش خشت موش 
  • Ondan sonra namuslu Halifenin gevşekliğini ve farenin bir çıtırtısından aletinin söndüğünü görünce dayanamayıp güldüğünü bildirdi.
  • رازها را می‌کند حق آشکار  ** چون بخواهد رست تخم بد مکار 
  • Tanrı sırları meydana çıkarır. Mademki sonunda bitecek, kötü tohum ekme.
  • آب و ابر و آتش و این آفتاب  ** رازها را می برآرد از تراب  3970
  • Su, bulut, ateş ve bu güneş, sırlan toprağın altından çıkarır.
  • این بهار نو ز بعد برگ‌ریز  ** هست برهان وجود رستخیز 
  • Yaprakların dökülmesinden sonra gelen bahar, kıyametin varlığına bir delildir.
  • در بهار آن سرها پیدا شود  ** هر چه خوردست این زمین رسوا شود 
  • Bahar, o sırları meydana kor, şu yeryüzü ne yediyse rüsvay olur;
  • بر دمد آن از دهان و از لبش  ** تا پدید آید ضمیر و مذهبش 
  • Yedikleri, ağzından, dudaklarından biter, çıkar. içindeki neyse meydana gelir.
  • سر بیخ هر درختی و خورش  ** جملگی پیدا شود آن بر سرش 
  • Her ağacın kökündeki sır ve o ağacın yemişi tamamiyle üstünde görünür.
  • هر غمی کز وی تو دل آزرده‌ای  ** از خمار می بود کان خورده‌ای  3975
  • Gönlünü inciten her gam, içtiğin şarabın tesiriyledir.
  • لیک کی دانی که آن رنج خمار  ** از کدامین می بر آمد آشکار 
  • Fakat nerden bileceksin o mahmurluk, o baş ağrısı, hangi şaraptan meydana geldi?
  • این خمار اشکوفه‌ی آن دانه است  ** آن شناسد کاگه و فرزانه است 
  • Bu baş ağrısının, o tanenin meyvasından olduğunu aklı, fikri olan anlar.
  • شاخ و اشکوفه نماند دانه را  ** نطفه کی ماند تن مردانه را 
  • Dalla meyva, tohuma benzemez. Meni, hiç insanın bedenine benzer mi?
  • نیست مانندا هیولا با اثر  ** دانه کی ماننده آمد با شجر 
  • Heyula, esere benzemezken tohum, hiç ağaca benzer mi?
  • نطفه از نانست کی باشد چو نان  ** مردم از نطفه‌ست کی باشد چنان  3980
  • Meni, ekmekten meydana gelir, fakat ekmek gibi midir? insan, meniden olur, fakat hiç meni gibi midir?
  • جنی از نارست کی ماند به نار  ** از بخارست ابر و نبود چون بخار 
  • Cin, ateşten yaratılmıştır, fakat nerden ateşe benzer? Bulut buhardandır, fakat buhar gibi değildir ki.
  • از دم جبریل عیسی شد پدید  ** کی به صورت هم‌چو او بد یا ندید 
  • İsa, Cebrail'in üfürmesinden vücut buldu. Fakat suret bakımından onun gibi midir, yahut ona benzer mi?
  • آدم از خاکست کی ماند به خاک  ** هیچ انگوری نمی‌ماند به تاک 
  • Âdem, topraktan yaratılmıstır, toprağa benzemez. Hiçbir üzüm, üzüm çotuğu gibi değildir.
  • کی بود دزدی به شکل پای‌دار  ** کی بود طاعت چو خلد پایدار 
  • Hırsız, darağacının ayağı gibi midir? İbadet, ebedî cennete benzer mi?
  • هیچ اصلی نیست مانند اثر  ** پس ندانی اصل رنج و درد سر  3985
  • Hiçbir asıl esere benzemez. Şu halde zahmetin ve baş ağrısını aslını bilemezsin.
  • لیک بی‌اصلی نباشدت این جزا  ** بی‌گناهی کی برنجاند خدا 
  • Fakat bu mücazat, mükâfat, bir aslı olmadan vücuda gelmez. Tanrı, hiçbir suçsuz kulunu incitmez.
  • آنچ اصلست و کشنده‌ی آن شی است  ** گر نمی‌ماند بوی هم از وی است 
  • Asıl neyse, o şeyi çeken odur. Ona benzemez ama ondandır.
  • پس بدان رنجت نتیجه‌ی زلتیست  ** آفت این ضربتت از شهوتیست 
  • Şu halde bil ki çektiğin zahmet, yaptığın suçun sonucudur. Sana inen bu tokat bir şehvetten ötürüdür.