English    Türkçe    فارسی   

5
4177-4201

  • عفوها هر شب ازین دل‌پاره‌ها  ** چون کبوتر سوی تو آید شها 
  • Aflar, her gece şu gönülden çıkar, güvercinler gibi sana uçar, ulaşır.
  • بازشان وقت سحر پران کنی  ** تا به شب محبوس این ابدان کنی 
  • Seher çağı yine onları uçurur, geceye kadar şu bedenlere hapsedersin.
  • پر زنان بار دگر در وقت شام  ** می‌پرند از عشق آن ایوان و بام 
  • Yine akşam çağı, o sayvanın, o damın aşkı ile kanat çırparak uçarlar.
  • تا که از تن تار وصلت بسکلند  ** پیش تو آیند کز تو مقبلند  4180
  • Bedenden vuslat ipini kopardılar mı sana senin huzuruna gelirler. Çünkü senden ikbal ve devlete erişmişlerdir.
  • پر زنان آمن ز رجع سرنگون  ** در هوا که انا الیه راجعون 
  • Baş aşağı geri dönmeden emin olarak "Biz, şüphe yok rabbimize dönenleriz" diye havada kanat çırparlar.
  • بانگ می‌آید تعالوا زان کرم  ** بعد از آن رجعت نماند از حرص و غم 
  • O keremden de "Gelin, yücelin" diye ses gelir, O dönüşten sonra artık o hırs, o keder kalmaz..
  • بس غریبیها کشیدیت از جهان  ** قدر من دانسته باشید ای مهان 
  • Alemde çok gariplikler çektiniz. Ey ulular, kadrini bilin.
  • زیر سایه‌ی این درختم مست ناز  ** هین بیندازید پاها را دراز 
  • Bu ağacın gölgesinde nazla sarhoş olarak ayaklarınızı uzatınız.
  • پایهای پر عنا از راه دین  ** بر کنار و دست حوران خالدین  4185
  • Din yolunda zahmetler çeken ayaklarınızı ebedî hurilerin kucaklarına, ellerine uzatın.
  • حوریان گشته مغمز مهربان  ** کز سفر باز آمدند این صوفیان 
  • Huriler, merhametli bir halde birbirlerine işaret ederek bu sofiler, seferden döndüler.
  • صوفیان صافیان چون نور خور  ** مدتی افتاده بر خاک و قذر 
  • Güneş nuru gibi saf sofiler, bir müddet toprağa düştüler, pisliğe karıştılar.
  • بی‌اثر پاک از قذر باز آمدند  ** هم‌چو نور خور سوی قرص بلند 
  • Fakat ayaklarında, üstlerinde başlarında hiçbir pislik olmaksızın tertemiz olarak güneşin nuru gibi yüce yüce güneş değirmisine geldiler.
  • این گروه مجرمان هم ای مجید  ** جمله سرهاشان به دیواری رسید 
  • Yüce Tanrı, bu suçlular da başlarını duvarlara vurdular.
  • بر خطا و جرم خود واقف شدند  ** گرچه مات کعبتین شه بدند  4190
  • Kendi hatalarını, suçlarını anladılar. Padişahın oyununda mat oldular ama,
  • رو به تو کردند اکنون اه‌کنان  ** ای که لطفت مجرمان را ره‌کنان 
  • Şimdi ah ederek ey lütfu, suçlulara yol gösteren Tanrı diye sana yüz tuttular.
  • راه ده آلودگان را العجل  ** در فرات عفو و عین مغتسل 
  • Lütfet, yolda kirlenenleri tez af Fıratında, yıkanılacak kaynakta yıka, arıt.
  • تا که غسل آرند زان جرم دراز  ** در صف پاکان روند اندر نماز 
  • Arıt da uzun zamandır işlenegelen suçtan yıkansınlar, temizlerin safına katılıp namaz kılsınlar.
  • اندر آن صفها ز اندازه برون  ** غرقگان نور نحن الصافون 
  • Sayıdan dışarı olan o saflarda "Bizler saflarız" nuruna gark olsunlar.
  • چون سخن در وصف این حالت رسید  ** هم قلم بشکست و هم کاغذ درید  4195
  • Söz, bu halin övüşüne gelince kalem de kırıldı, kâğıt da yırtıldı.
  • بحر را پیمود هیچ اسکره‌ای  ** شیر را برداشت هرگز بره‌ای 
  • Hiç deniz, bir kaba sığar mı? Aslanı bir kuzu kapıp götürebilir mi?
  • گر حجابستت برون رو ز احتجاب  ** تا ببینی پادشاهی عجاب 
  • Perde ardındaysan perdeden çık da o şaşılacak padişahlığı gör.
  • گرچه بشکستند حامت قوم مست  ** آنک مست از تو بود عذریش هست 
  • Sarhoş kavim, kadehini kırdılar ama senden sarhoş olanların özrü vardır.
  • مستی ایشان به اقبال و به مال  ** نه ز باده‌ی تست ای شیرین فعال 
  • Onların sarhoşluğu, ikbal ve malla değildir ey işleri tatlı Tanrı, senin şarabından sarhoş olmuştur onlar.
  • ای شهنشه مست تخصیص توند  ** عفو کن از مست خود ای عفومند  4200
  • 4200, Ey padişahlar padişahı, onlar senin hususiyetinden sarhoş olmuşlardır. Ey af eden Tanrı, kendi sarhoşunu affet.
  • لذت تخصیص تو وقت خطاب  ** آن کند که ناید از صد خم شراب 
  • Hitap ettiğin zaman senin hususiyetinin lezzeti, insanı, öyle bir sarhoş eder ki, yüz küp şarap insanı öyle sarhoş edemez.