English    Türkçe    فارسی   

5
72-96

  • آب روح شاه اگر شیرین بود  ** جمله جوها پر ز آب خوش شود 
  • Padişah bir candır ama ordu onunla doludur. Ruh su gibidir, bu bedenler ırmağa benzerler.
  • که رعیت دین شه دارند و بس  ** این چنین فرمود سلطان عبس 
  • Padişahın can suyu tatlıysa bütün ırmaklar tatlı suyla dolar.
  • هر یکی یاری یکی مهمان گزید  ** در میان یک زفت بود و بی‌ندید 
  • Çünkü halk, padişahlarının dinindedir, o “abese” suresinin padişahı böyle buyurmuştur.
  • جشم ضخمی داشت کس او را نبرد  ** ماند در مسجد چو اندر جام درد  75
  • Her dost bir konuk seçti, konukların arasında pek iri ve misli görülmemiş biri vardı.
  • مصطفی بردش چو وا ماند از همه  ** هفت بز بد شیرده اندر رمه 
  • Öyle iriydi ki kimse onu götürmeye cesaret edemedi. Kadehteki posa ve tortu gibi o da mescitte kalakaldı.
  • که مقیم خانه بودندی بزان  ** بهر دوشیدن برای وقت خوان 
  • O herkesten arda kalınca Mustafa, alıp götürdü. Sürüde yedi tane süt verir keçi vardı.
  • نان و آش و شیر آن هر هفت بز  ** خورد آن بوقحط عوج ابن غز 
  • Keçiler yemek zamanı, sağılmak üzere eve gelmişlerdi. O kıtlık babası Oğuz oğlu Uc, ekmeği de yedi, yemeği de. O yedi keçinin sütünü de sildi süpürdü.
  • جمله اهل بیت خشم‌آلو شدند  ** که همه در شیر بز طامع بدند 
  • Ev halkı, hep o keçilerin sütünü umuyordu. Bu yüzden hepsi de kızdılar.
  • معده طبلی‌خوار هم‌چون طبل کرد  ** قسم هژده آدمی تنها بخورد  80
  • O bedavacı herif, midesini davula çevirdi, yalnız başına on sekiz adamın yiyeceğini yedi bitirdi.
  • وقت خفتن رفت و در حجره نشست  ** پس کنیزک از غضب در را ببست 
  • Yatacağı zaman odaya girdi. Halayık da kızgınlıkla kapıyı kapadı.
  • از برون زنجیر در را در فکند  ** که ازو بد خشمگین و دردمند 
  • Dışarıdan zincirini sürdü, bağladı. Ona pek kızmış ondan pek dertlenmişti.
  • گبر را در نیم‌شب یا صبحدم  ** چون تقاضا آمد و درد شکم 
  • Kafirin gece yarısı, yahut sabah vakti aptesi geldi, karnı guruldamaya başladı.
  • از فراش خویش سوی در شتافت  ** دست بر در چون نهاد او بسته یافت 
  • Yatağından kalkıp kapıya koştu, elini atınca kapıyı kapalı buldu.
  • در گشادن حیله کرد آن حیله‌ساز  ** نوع نوع و خود نشد آن بند باز  85
  • O hileci herif kapıyı açmak için türlü türlü hilelere başvurduysa da kapıyı açamadı.
  • شد تقاضا بر تقاضا خانه تنگ  ** ماند او حیران و بی‌درمان و دنگ 
  • İyice sıkıştı oda dardı. Şaşırıp kaldı, ne bir derman bulabildi ne bir hile.
  • حیله کرد او و به خواب اندر خزید  ** خویشتن در خواب در ویرانه دید 
  • Nihayet bir hileye başvurdu, uyumaya bu buruntuyu geçiştirmeye savaştı. Uyudu da. Rüyada kendisini bir viranede gördü.
  • زانک ویرانه بد اندر خاطرش  ** شد به خواب اندر همانجا منظرش 
  • Hatırında virane vardı ondan dolayı da rüyada onu gördü.
  • خویش در ویرانه‌ی خالی چو دید  ** او چنان محتاج اندر دم برید 
  • Kendisini tenha bir viranede görünce aptes bozmaya zaten ihtiyacı vardı, hemen işini beceriverdi.
  • گشت بیدار و بدید آن جامه خواب  ** پر حدث دیوانه شد از اضطراب  90
  • Uyanınca bir de baktı ki yatak pislik içinde. Derdinden deliye döndü.
  • ز اندرون او برآمد صد خروش  ** زین چنین رسواییی بی خاک‌پوش 
  • Bu çeşit rezillik toprakla bile örtülemez diye içinden yüzlerce defa coştu, köpürdü.
  • گفت خوابم بتر از بیداریم  ** گه خورم این سو و آن سو می‌ریم 
  • Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
  • بانگ می‌زد وا ثبورا وا ثبور  ** هم‌چنانک کافر اندر قعر گور 
  • Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
  • منتظر که کی شود این شب به سر  ** یا برآید در گشادن بانگ در 
  • Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.
  • تا گریزد او چو تیری از کمان  ** تا نبیند هیچ کس او را چنان  95
  • Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı.
  • قصه بسیارست کوته می‌کنم  ** باز شد آن در رهید از درد و غم 
  • Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.
  • در حجره گشادن مصطفی علیه‌السلام بر مهمان و خود را پنهان کردن تا او خیال گشاینده را نبیند و خجل شود و گستاخ بیرون رود 
  • Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi