English    Türkçe    فارسی   

6
1386-1410

  • طول و عرض و وصف قصه تو به تو  ** در کلام آن بزرگ دین بجو 
  • Bu hikâyeyi uzun boylu ve etraflı olarak o din büyüğünün kitabında bul oku.
  • حاصل آن کودک برین تخت نضار  ** شسته پهلوی قباد شهریار 
  • Hâsılı o çocuk, o güzelim tahtın üzerinde o büyük padişahın yanı başında otururdu.
  • گریه کردی اشک می‌راندی بسوز  ** گفت شه او را کای پیروز روز 
  • Daima yanar yakılır, ağlar dururdu. Padişah dedi ki: Ey bahtı kutlu!
  • از چه گریی دولتت شد ناگوار  ** فوق املاکی قرین شهریار 
  • Neden ağlıyorsun? Devletin mi bozuldu? Padişahlardan üstünsün, padişahlar padişahıyla düşüp kalkmadasın.
  • تو برین تخت و وزیران و سپاه  ** پیش تختت صف زده چون نجم و ماه  1390
  • Sen şu tahtın üstünde oturuyorsun. Vezirlerle asker, tahtının önünde ay ve yıldızlar gibi saf saf duruyorlar.
  • گفت کودک گریه‌ام زانست زار  ** که مرا مادر در آن شهر و دیار 
  • Çocuk, şundan ağlıyorum dedi; Anam memleketimizde.
  • از توم تهدید کردی هر زمان  ** بینمت در دست محمود ارسلان 
  • Beni daimi seninle korkutur, seni aslan Mahmud’un elinde göreyim derdi.
  • پس پدر مر مادرم را در جواب  ** جنگ کردی کین چه خشمست و عذاب 
  • Babam, anama sıkılır, bu ne kızgınlık, bu ne kötü dilek.
  • می‌نیابی هیچ نفرینی دگر  ** زین چنین نفرین مهلک سهلتر 
  • Bundan başka bir beddua bulamıyor musun da böyle kötü ve öldürücü bedduada bulunuyorsun.
  • سخت بی‌رحمی و بس سنگین‌دلی  ** که به صد شمشیر او را قاتلی  1395
  • Ne merhametsiz, ne taş yürekli anasın, onu âdeta yüzlerce kılıçla kesip öldürmedesin diye kızar, savaşırdı.
  • من ز گفت هر دو حیران گشتمی  ** در دل افتادی مرا بیم و غمی 
  • Ben ikisinin sözüne şaşardım, gönlüme bir korkudur, bir derttir düşerdi.
  • تا چه دوزخ‌خوست محمود ای عجب  ** که مثل گشتست در ویل و کرب 
  • Mahmud acaba ne cehennem adamki derdim, helâke, felâketlere örnek olmada.
  • من همی‌لرزیدمی از بیم تو  ** غافل از اکرام و از تعظیم تو 
  • Senin korkundan titrer dururdum, keremlerinden, ağırlamalarından tamamıyla gafildim.
  • مادرم کو تا ببیند این زمان  ** مر مرا بر تخت ای شاه جهان 
  • Neden anan şimdi gelsin de beni taht üstünde görsün ey cihan padişahı!
  • فقر آن محمود تست ای بی‌سعت  ** طبع ازو دایم همی ترساندت  1400
  • İşte yoksulluk da ey daralmış adam, o Mahmud’a benzer, tıpkısıdır. Tabiatın, seni yoksullukla korkutur durur.
  • گر بدانی رحم این محمود راد  ** خوش بگویی عاقبت محمود باد 
  • Fakat bu yüce ve adalet sahibi Mahmud’un merhametini bilsen sonu hayır olsun, Mahmut olsun dersin.
  • فقر آن محمود تست ای بیم‌دل  ** کم شنو زین مادر طبع مضل 
  • Ey gönlü korkup duran, yoksulluk sana göre Mahmut’tur. Seni yoldan çıkaran tabiatını pek dinleme.
  • چون شکار فقر کردی تو یقین  ** هم‌چوکودک اشک باری یوم دین 
  • Yoksulluğu adam akıllı avlasan o çocuk gibi kıyamete dek ağlarsın.
  • گرچه اندر پرورش تن مادرست  ** لیک از صد دشمنت دشمن‌ترست 
  • Beden, insanı besleme hususunda anaya benzer ama sana yüz düşmandan daha düşmandır.
  • تن چو شد بیمار داروجوت کرد  ** ور قوی شد مر ترا طاغوت کرد  1405
  • Bedenin hasta oldu mu sana ilaç aratır, kuvvetlendi mi seni şeytanlaştırır, bir put haline sokar.
  • چون زره دان این تن پر حیف را  ** نی شتا را شاید و نه صیف را 
  • Şu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zırh bil; ne kışa yarar ne yaza.
  • یار بد نیکوست بهر صبر را  ** که گشاید صبر کردن صدر را 
  • Sabredersen kötü arkadaş iyidir. Sabır, insanın göğsünü açar, insanı genişletir.
  • صبر مه با شب منور داردش  ** صبر گل با خار اذفر داردش 
  • Ayın gece sabretmesi , onu apaydın bir hale kor. Gülün dikene sabrı, onu güzel kokulu bir hale getirir.
  • صبر شیر اندر میان فرث و خون  ** کرده او را ناعش ابن اللبون 
  • Aslanın pislik ve kan içinde kalıp sabretmesi , onu deve yavrularıyla doyurur.
  • صبر جمله‌ی انبیا با منکران  ** کردشان خاص حق و صاحب‌قران  1410
  • Peygamberlerin münkirlere sabretmesi onları Allah hassı yapmış , sahipkıran etmiştir.