English    Türkçe    فارسی   

6
2068-2092

  • بانگ زد بر وی جوان و گفت بس  ** روز روشن از کجا آمد عسس 
  • Genç, yeter diye bağırdı, apaydın günde bekçinin ne lüzumu var?
  • نور مردان مشرق و مغرب گرفت  ** اسمانها سجده کردند از شگفت 
  • Erlerin nuru doğuyu da tuttu batıyı da. Gökler bile hayrette kalıp secde ettiler.
  • آفتاب حق بر آمد از حمل  ** زیر چادر رفت خورشید از خجل  2070
  • Allah güneşi Hamel burcundan doğdu da bu güneş utancından perde arkasına girdi.
  • ترهات چون تو ابلیسی مرا  ** کی بگرداند ز خاک این سرا 
  • Senin gibi bir şeytanın saçmaları, nereden beni bu kapının tokmağından döndürecek?
  • من به بادی نامدم هم‌چون سحاب  ** تا بگردی باز گردم زین جناب 
  • Ben bulut gibi yele kapılıp gelmedim ki beni bu kapıdan bir tozla çevirebilesin.
  • عجل با آن نور شد قبله‌ی کرم  ** قبله بی آن نور شد کفر و صنم 
  • Öküz bile o kerem kıblesi olunca nur kesilir, fakat o nur olmadı mı kıble, küfürdür, puttur.
  • هست اباحت کز هوای آمد ضلال  ** هست اباحت کز خدا آمد کمال 
  • Heva ve hevesten gelen, ibahilik sapıklıktır, azgınlıktır, fakat Allah’dan gelen, ibahilik yüceliktir.
  • کفر ایمان گشت و دیو اسلام یافت  ** آن طرف کان نور بی‌اندازه تافت  2075
  • O hesaba sığmaz nurun doğup parladığı yerde küfür iman kesildi,şeytan Müslüman oldu.
  • مظهر عزست و محبوب به حق  ** از همه کروبیان برده سبق 
  • O, yücelik mazharıdır, Allah sevgilisidir. Bütün ileri meleklerden öndülü kapmıştır.
  • سجده آدم را بیان سبق اوست  ** سجده آرد مغز را پیوست پوست 
  • Melekten Âdem’e secde etmeleri ,ondan ileri olmalarındandır. Deri ,daima içe secde eder.
  • شمع حق را پف کنی تو ای عجوز  ** هم تو سوزی هم سرت ای گنده‌پوز 
  • A kocakarı, sen Allah mumunu üflüyorsun ama hem sen yanıyorsun, hem başın, ey ağzı kokmuş!
  • کی شود دریا ز پوز سگ نجس  ** کی شود خورشید از پف منطمس 
  • Bir köpeğin ağzından deniz pislenir mi? Güneş, üflemekle söner mi?
  • حکم بر ظاهر اگر هم می‌کنی  ** چیست ظاهرتر بگو زین روشنی  2080
  • Eğer görünüşe göre hüküm veriyorsan bu aydınlıktan daha aydın, daha görünür ne var? Söyle.
  • جمله ظاهرها به پیش این ظهور  ** باشد اندر غایت نقص و قصور 
  • Zâhirden olanların hepsi, bu zuhurun karşısında noksanın, kusurun en ilerisindedir.
  • هر که بر شمع خدا آرد پف او  ** شمع کی میرد بسوزد پوز او 
  • Kim Allah mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin ağzı yanar.
  • چون تو خفاشان بسی بینند خواب  ** کین جهان ماند یتیم از آفتاب 
  • Senin gibi bir çok yarasalar rüya görürler ama bu âlem, güneşten yetim kalır mı?
  • موجهای تیز دریاهای روح  ** هست صد چندان که بد طوفان نوح 
  • Ruh denizlerinde öyle kuvvetli dalgalar olur ki Nuh tufanından yüzlerce defa üstündür.
  • لیک اندر چشم کنعان موی رست  ** نوح و کشتی را بهشت و کوه جست  2085
  • Fakat Kenan’ın gözünde kıl bitmiştir de o yüzden Nuh’u da bırakmıştır, gemiyi de. Dağa tırmanmaya kalkışmıştır.
  • کوه و کنعان را فرو برد آن زمان  ** نیم موجی تا به قعر امتهان 
  • Fakat derhal yarım bir dalga, dağı da aşağılıkların dibine atmıştır, Kenan’ı da.
  • مه فشاند نور و سگ وع وع کند  ** سگ ز نور ماه کی مرتع کند 
  • Ay, nurunu saçar, köpek havlar durur. Hiç köpek, ayı kendisine ortak edebilir mi?
  • شب روان و همرهان مه بتگ  ** ترک رفتن کی کنند از بانگ سگ 
  • Ay ışığı ile geceleyin yol alanlar, köpek havlaması ile yollarından kalırlar mı?
  • جزو سوی کل دوان مانند تیر  ** کی کند وقف از پی هر گنده‌پیر 
  • Cüzü, külle doğru ok gibi gider. Kokuşuk kocakarının ardına düşer mi hiç?
  • جان شرع و جان تقوی عارفست  ** معرفت محصول زهد سالفست  2090
  • Şeriatın canı da âriftir, takvanın canı da. Marifet, geçmiş zamanlardaki zâhitliğin mahsulüdür.
  • زهد اندر کاشتن کوشیدنست  ** معرفت آن کشت را روییدنست 
  • Zâhitlik, ekmeye çalışmaktır. Marifet de o ekilenin bitmesidir.
  • پس چو تن باشد جهاد و اعتقاد  ** جان این کشتن نباتست و حصاد 
  • Şu halde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin canı da biten mahsuldür ve onu devşirmektir.