English    Türkçe    فارسی   

6
2093-2117

  • امر معروف او و هم معروف اوست  ** کاشف اسرار و هم مکشوف اوست 
  • Doğruluğu emretmek de odur, doğruluk da o.
  • شاه امروزینه و فردای ماست  ** پوست بنده‌ی مغز نغزش دایماست 
  • Bu günümüzün de padişahıdır, yarınımızın da. Deri, daima lâtif içe kuldur.
  • چون انا الحق گفت شیخ و پیش برد  ** پس گلوی جمله کوران را فشرد  2095
  • Şeyh “Ben Allahyım” dedi ama ileri gitti, bütün körlerin boğazını sıktı.
  • چون انای بنده لا شد از وجود  ** پس چه ماند تو بیندیش ای جحود 
  • Kulun varlığı, Allah varlığında yok olunca ne kalır? Bir düşün a çıfıt!
  • گر ترا چشمیست بگشا در نگر  ** بعد لا آخر چه می‌ماند دگر 
  • Gözün varsa aç da bak. Lâ dedikten sonra artık ne kalır?
  • ای بریده آن لب و حلق و دهان  ** که کند تف سوی مه یا آسمان 
  • O göğe, aya tüküren dudağın, boğazın, ağzın kesilseydi keşke!
  • تف برویش باز گردد بی شکی  ** تف سوی گردون نیابد مسلکی 
  • Şüphe yok ki o tükürük, göğe çıkmaz, döner, senin suratına gelir.
  • تا قیامت تف برو بارد ز رب  ** هم‌چو تبت بر روان بولهب  2100
  • “Ebuleheb’in ruhuna kıyamete kadar “Elleri kurusun” bedduası geldiği gibi o tükürük de kıyamete kadar Allah’dan, senin suratına gelir.
  • طبل و رایت هست ملک شهریار  ** سگ کسی که خواند او را طبل‌خوار 
  • Davulu var, bayrağı var, ülkesi var. Böyle bir padişaha hazır sofraya oturur diyen köpektir.
  • آسمانها بنده‌ی ماه وی‌اند  ** شرق و مغرب جمله نانخواه وی‌اند 
  • Gökler, onun ayına kuldur. Doğu da ondan ekmek dilemektedir, batı da.
  • زانک لولاکست بر توقیع او  ** جمله در انعام و در توزیع او 
  • Fermanında “Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” hadîsi yazılı olan zat, bir zattır ki herkes, onun nimetlerine, onun rızk taksimine muhtaçtır.
  • گر نبودی او نیابیدی فلک  ** گردش و نور و مکانی ملک 
  • O olmasaydı gökyüzü olmazdı, dönmezdi, nurlanmazdı, meleklere yurt kesilmezdi.
  • گر نبودی او نیابیدی به حار  ** هیبت و ماهی و در شاهوار  2105
  • O olmasaydı denizler olmaz, denizlerdeki heybet vücut bulmaz, balıklar ve padişahlara lâyık inciler meydana gelmezdi.
  • گر نبودی او نیابیدی زمین  ** در درونه گنج و بیرون یاسمین 
  • O olmasaydı yeryüzü olmaz, yeryüzünün içinde defineler, dışında yaseminler yaratılmazdı.
  • رزقها هم رزق‌خواران وی‌اند  ** میوه‌ها لب‌خشک باران وی‌اند 
  • Rızklar da onun rızkını yemektedir. Meyveler de onun yağmuruna karşı dudakları kupkuru bir haldedir.
  • هین که معکوس است در امر این گره  ** صدقه‌بخش خویش را صدقه بده 
  • Kendine gel , bu işteki düğüm, tersine düğümlenmiştir. Sana sadaka verene sen sadaka ver!
  • از فقیرستت همه زر و حریر  ** هین غنی راده زکاتی ای فقیر 
  • Ey yoksul zengine zekât ver. Bütün altınlar, bütün ipekli kumaşlar, yokluktadır, yoksuldadır.
  • چون تو ننگی جفت آن مقبول‌روح  ** چون عیال کافر اندر عقد نوح  2110
  • Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş, Nuh’un nikâhındaki kâfir gibi âdeta.
  • گر نبودی نسبت تو زین سرا  ** پاره‌پاره کردمی این دم ترا 
  • Bu yurda mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim.
  • دادمی آن نوح را از تو خلاص  ** تا مشرف گشتمی من در قصاص 
  • O Nuh’u da senden halâs ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyh’in yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim.
  • لیک با خانه‌ی شهنشاه زمن  ** این چنین گستاخیی ناید ز من 
  • Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam.
  • رو دعا کن که سگ این موطنی  ** ورنه اکنون کردمی من کردنی 
  • Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.
  • واگشتن مرید از وثاق شیخ و پرسیدن از مردم و نشان دادن ایشان کی شیخ به فلان بیشه رفته است 
  • Dervişin, Şeyh’in evinden dönmesi ve Şeyh’i halktan sorması, onların da filân ormana gitti diye haber vermeleri
  • بعد از آن پرسان شد او از هر کسی  ** شیخ را می‌جست از هر سو بسی  2115
  • Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyh’i her tarafta araştırmadaydı.
  • پس کسی گفتش که آن قطب دیار  ** رفت تا هیزم کشد از کوهسار 
  • Birisi dedi ki: O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti.
  • آن مرید ذوالفقاراندیش تفت  ** در هوای شیخ سوی بیشه رفت 
  • O Zülfikâr düşünceli ve ateşli derviş Şeyh’in havasına uyup ormanın yolunu tuttu.