English    Türkçe    فارسی   

6
2300-2324

  • تا سحر جمله شب آن شاه علی  ** خود همی‌گوید الستی و بلی  2300
  • O yüce padişah, seher çağına kadar her gece “ Rabbiniz değil miyim?” diye sormada. “Evet” diye cevap vermede.
  • کو بلی‌گو جمله را سیلاب برد  ** یا نهنگی خورد کل را کرد و مرد 
  • Nerede “Evet, Rabbimizsin” diyen? Hepsini de uyku seli aldı götürdü. Yahut da bir timsah, hepsini paraladı, yedi.
  • صبح‌دم چون تیغ گوهردار خود  ** از نیام ظلمت شب بر کند 
  • Sabah çağı, karanlıklar kınından parlak kılıcını çekip de,
  • آفتاب شرق شب را طی کند  ** از نهنگ آن خورده‌ها را قی کند 
  • Doğu güneşi, geceyi dürünce bu timsah da yediklerini kusar.
  • رسته چون یونس ز معده‌ی آن نهنگ  ** منتشر گردیم اندر بو و رنگ 
  • Yunus gibi o timsahın midesinden kurtulur, koku ve renk âlemine yayılırız.
  • خلق چون یونس مسبح آمدند  ** کاندر آن ظلمات پر راحت شدند  2305
  • Halk, Yunus gibi Tanrıyı tesbih etti, o karanlıklar âleminde o yüzden rahat kaldı.
  • هر یکی گوید به هنگام سحر  ** چون ز بطن حوت شب آید به در 
  • Her biri seher vakti, gece balığının karnından çıkınca der ki:
  • کای کریمی که در آن لیل وحش  ** گنج رحمت بنهی و چندین چشش 
  • Yarabbi, ey kerem sahibi, o korkunç geceye rahmet definesini gömmüş, ona bunca tat vermişsin.
  • چشم تیز و گوش تازه تن سبک  ** از شب هم‌چون نهنگ ذوالحبک 
  • O üstü pul pul, yol yol olan ve bir timsaha benzeyen gece, gözlerimizi, kulaklarımızı kuvvetlendiriyor, bedenimiz rahatlaşıyor.
  • از مقامات وحش‌رو زین سپس  ** هیچ نگریزیم ما با چون تو کس 
  • Bundan böyle senin gibi birisi, bizimle beraber olduktan sonra bize korkunç görünen şeylerden kaçmayız.
  • موسی آن را نار دید و نور بود  ** زنگیی دیدیم شب را حور بود  2310
  • Musa, onu ateş gördü ama nurdu. Biz geceyi bir zenci gibi gördük, halbuki o huridir.
  • بعد ازین ما دیده خواهیم از تو بس  ** تا نپوشد بحر را خاشاک و خس 
  • Bundan böyle denizi, çerçöpün örtmemesi için senden bir göz isteyelim.
  • ساحران را چشم چون رست از عمی  ** کف‌زنان بودند بی‌این دست و پا 
  • Büyüklerin gözleri açıldı da ellerini çırpmaya, oynamaya başladılar. Ama bu elle, bu ayakla değil.
  • چشم‌بند خلق جز اسباب نیست  ** هر که لرزد بر سبب ز اصحاب نیست 
  • Halkın gözünü, ancak sebepler bağlar. Sebepten korkup titreyen, eshaptan değildir.
  • لیک حق اصحابنا اصحاب را  ** در گشاد و برد تا صدر سرا 
  • Fakat bizim eshabımız; hakikat ehlidir. Tanrı, onlara kapı açmış, onları odanın baş köşesine geçirmiştir.
  • با کفش نامستحق و مستحق  ** معتقان رحمت‌اند از بند رق  2315
  • Tanrı eline nispetle müstahak olan da Tanrı azatlısıdır, bağdan kurtulmuştur, müstahak olmayan da.
  • در عدم ما مستحقان کی بدیم  ** که برین جان و برین دانش زدیم 
  • Yokluk âlemindeyken hak mı kazanmıştık da bu cana ulaştık, bu bilgiyi elde ettik?
  • ای بکرده یار هر اغیار را  ** وی بداده خلعت گل خار را 
  • Ey her ağyarı yar eden, ey dikene gül libası ihsan eyleyen!
  • خاک ما را ثانیا پالیز کن  ** هیچ نی را بار دیگر چیز کن 
  • Toprağımızı ikinci defa olarak yine süz de hiçbir şey olmayanı yine bir şey haline getir!
  • این دعا تو امر کردی ز ابتدا  ** ورنه خاکی را چه زهره‌ی این بدی 
  • Bu duayı da önce sen emrettin, yoksa bir toprak parçasında sana dua etmeye kudret mi olurdu?
  • چون دعامان امر کردی ای عجاب  ** این دعای خویش را کن مستجاب  2320
  • Ey hikmetine hayran olduğumun Tanrısı, mademki dua etmemizi emrettin, bu emrettiğin duayı sen kabul et.
  • شب شکسته کشتی فهم و حواس  ** نه امیدی مانده نه خوف و نه یاس 
  • Geceleyin anlayış ve duygular gemisi kırılır. Ne bir ümit kalır, ne korku, ne yeis.
  • برده در دریای رحمت ایزدم  ** تا ز چه فن پر کند بفرستدم 
  • Tanrım, beni rahmet denizine daldırır, bakalım, ne hünerle doldurup geri gönderecek?
  • آن یکی را کرده پر نور جلال  ** وآن دگر را کرده پر وهم و خیال 
  • Birisini ululuk nuru ile doldurur, öbürünü vehimlerle, hayallerle.
  • گر بخویشم هیچ رای و فن بدی  ** رای و تدبیرم به حکم من بدی 
  • Kendimde bir rey, bir tedbir olsaydı her yaptığım, her giriştiğim iş, kendi hükmümce olurdu.