English    Türkçe    فارسی   

6
2397-2421

  • نان گرم و صحن حلوای عسل  ** برد آنک در ثوابش بود امل 
  • Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
  • الکیاسه والادب لاهل المدر  ** الضیافه والقری لاهل الوبر 
  • Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
  • الضیافة للغریب والقری  ** اودع الرحمن فی اهل القری 
  • Tanrı, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiştir.
  • کل یوم فی القری ضیف حدیث  ** ما له غیر الاله من مغیث  2400
  • Köylerde her gün Tanrı’dan başka imdadına yetişecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardır.
  • کل لیل فی القری وفد جدید  ** ما لهم ثم سوی الله محید 
  • Köylerde her gece yeni bir topluluk vardır ki onların Tanrı’dan başka kimseleri yoktur.
  • تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور  ** بود صایم روز آن مومن مگر 
  • O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
  • چون نماز شام آن حلوا رسید  ** بود مومن مانده در جوع شدید 
  • Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
  • آن دو کس گفتند ما از خور پریم  ** امشبش بنهیم و فردایش خوریم 
  • İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
  • صبر گیریم امشب از خور تن زنیم  ** بهر فردا لوت را پنهان کنیم  2405
  • Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler.
  • گفت مومن امشب این خورده شود  ** صبر را بنهیم تا فردا بود 
  • Mümin dedi ki: Sabrı bırakalım da bu gece yiyelim yarının sahibi var.
  • پس بدو گفتند زین حکمت‌گری  ** قصد تو آن است تا تنها خوری 
  • Ona sen, böyle hikmet satarak yalnız yemek istiyorsun galiba dediler.
  • گفت ای یاران نه که ما سه تنیم  ** چون خلاف افتاد تا قسمت کنیم 
  • Dedi ki: Dostlar, biz üç kişi değil miyiz? Bana razı değilseniz pay edelim.
  • هرکه خواهد قسم خود بر جان زند  ** هرکه خواهد قسم خود پنهان کند 
  • Kimse ne düşerse diler yesin, diler saklasın.
  • آن دو گفتندش ز قسمت در گذر  ** گوش کن قسام فی‌النار از خبر  2410
  • İkisi birden hayır dediler, pay etmeyi bırak, “her pay eden cehennemdedir” sözünü duy.
  • گفت قسام آن بود کو خویش را  ** کرد قسمت بر هوا و بر خدا 
  • Mümin, burada pay eden, kendi havasına uyup pay edendir. Tanrı için pay eden değil.
  • ملک حق و جمله قسم اوستی  ** قسم دیگر را دهی دوگوستی 
  • Sen de Tanrınınsın onun payısın. Onun payını başkasına verirsen ona şirk koşmuş olursun.
  • این اسد غالب شدی هم بر سگان  ** گر نبودی نوبت آن بدرگان 
  • Eğer o kötü kişilerin zamanı olmasaydı bu aslan, köpeklere üstün olurdu.
  • قصدشان آن کان مسلمان غم خورد  ** شب برو در بی‌نوایی بگذرد 
  • Onların kasti o Müslüman’ın gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
  • بود مغلوب او به تسلیم و رضا  ** گفت سمعا طاعة اصحابنا  2415
  • Tanrı’ya teslim oldu, boynunu eğdi, dostlarım dedi, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun.
  • پس بخفتند آن شب و برخاستند  ** بامدادان خویش را آراستند 
  • O gece yatıp uyudular, sabahleyin kalkıp kendilerini bezediler.
  • روی شستند و دهان و هر یکی  ** داشت اندر ورد راه و مسلکی 
  • Yüzlerini, ağızlarını yıkadılar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
  • یک زمانی هر کسی آورد رو  ** سوی ورد خویش از حق فضل‌جو 
  • Bir zaman virtlerine yüz tutup Tanrı’dan lûtuf ve ihsan dilediler.
  • مومن و ترسا جهود و گبر و مغ  ** جمله را رو سوی آن سلطان الغ 
  • Müminde ulu padişaha yüz tutar, Hıristiyan da Yahudi de; Mecusi de.
  • بلک سنگ و خاک و کوه و آب را  ** هست واگشت نهانی با خدا  2420
  • Hattâ taş, toprak, dağ ve suyun bile Tanrı’ya gizli bir duası, ilticası vardır.
  • این سخن پایان ندارد هر سه یار  ** رو به هم کردند آن دم یاروار 
  • Bu sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasına birbirlerine yüz çevirdiler.