English    Türkçe    فارسی   

6
2909-2933

  • وقت آن شد ای شه مکتوم‌سیر  ** کز کرم ریشی بجنبانی به خیر 
  • Ey gizlice yürüyen padişah, vakti geldi... Kerem et, hayırlısı ile bir sakalını oynat.
  • هر یکی خاصیت خود را نمود  ** آن هنرها جمله بدبختی فزود  2910
  • Her birimiz hünerimizi gösterdik, fakat o hünerler, ancak bahtsızlığımızı arttırdı.
  • آن هنرها گردن ما را ببست  ** زان مناصب سرنگوساریم و پست 
  • O marifetler, boynumuzu bağladı, o mevkiler yüzünden baş aşağı düştük, alçaldık.
  • آن هنر فی جیدنا حبل مسد  ** روز مردن نیست زان فنها مدد 
  • O hünerler, boynumuza bağlanmış bir hurma lifi oldu. Ölüm günü, onların hiç birinden fayda yok.
  • جز همان خاصیت آن خوش‌حواس  ** که به شب بد چشم او سلطان‌شناس 
  • Ancak geceleyin gözü padişahı tanıyanın o güzel duygusu işe yarar.
  • آن هنرها جمله غول راه بود  ** غیر چشمی کو ز شه آگاه بود 
  • O marifetlerin hepsi yolda görünen adamın yolunu şaşırtan gulyabanidir. Yalnız geceleyin padişahın yüzünü gören göz başka.
  • شاه را شرم از وی آمد روز بار  ** که به شب بر روی شه بودش نظار  2915
  • Padişah, hüküm gününde yalnız geceleyin yüzünü gören, kendisini tanıyan adamdan hayâ eder.
  • وان سگ آگاه از شاه وداد  ** خود سگ کهفش لقب باید نهاد 
  • Muhabbet padişahını tanıyan köpeğe de Ashabı Kehf’in köpeği adını takmalıdır.
  • خاصیت در گوش هم نیکو بود  ** کو به بانگ سگ ز شیر آگه شود 
  • Köpeğin sesini anlayıp aslandan haber alan bir kulağa sahip bulunan kişinin hüneri de, iyi bir hüner.
  • سگ چو بیدارست شب چون پاسبان  ** بی‌خبر نبود ز شبخیز شهان 
  • Köpek, geceleri bekçiler gibi uyanık olduğundan padişahın geceleri uyanık olan kullarından da bihaber değildir.
  • هین ز بدنامان نباید ننگ داشت  ** هوش بر اسرارشان باید گماشت 
  • Adı kötüye çıkanlardan utanmaya lüzum yok. Onların sırlarını anlamak gerek.
  • هر که او یک‌بار خود بدنام شد  ** خود نباید نام جست و خام شد  2920
  • Adı tamamı ile kötüye çıkana gelince artık onun hamlıkta bulunup iyi bir ad san aramaya kalkışmasına hiç lüzum yok.
  • ای بسا زر که سیه‌تابش کنند  ** تا شود آمن ز تاراج و گزند 
  • Nice altın vardır ki yağma edilmekten, zarara uğramaktan kurtarmak için üstünü karartırlar.
  • قصه‌ی آنک گاو بحری گوهر کاویان از قعر دریا بر آورد شب بر ساحل دریا نهد در درخش و تاب آن می‌چرد بازرگان از کمین برون آید چون گاو از گوهر دورتر رفته باشد بازرگان به لجم و گل تیره گوهر را بپوشاند و بر درخت گریزد الی آخر القصه و التقریب 
  • Susığırı, denizin dibinden şımşırak taşını çıkarıp deniz kıyısına kor, onun ışığıyla otlar.Bir tâcir, pusudan çıkar, sığır, taştan çok uzaklaşmış bulunduğundan o taşı balçıkla örter,kendisi de ağaçlığa gizlenir.
  • گاو آبی گوهر از بحر آورد  ** بنهد اندر مرج و گردش می‌چرد 
  • Susığırı, denizden bir mücevher çıkarır, onu kıyıya koyar, ışığı ile etrafını görür, otlamaya koyulur.
  • در شعاع نور گوهر گاو آب  ** می‌چرد از سنبل و سوسن شتاب 
  • Mücevherin nuru ile aydınlanan sahadaki sümbül ve süsenleri hemencecik yer.
  • زان فکنده‌ی گاو آبی عنبرست  ** که غذااش نرگس و نیلوفرست 
  • Böyle güzel kokulu çiçeklerle geçindiğinden, gıdası nergis ve nilüfer olduğundan da onun pisliği amberdir.
  • هرکه باشد قوت او نور جلال  ** چون نزاید از لبش سحر حلال  2925
  • Birini gıdası, ululuk nuru olursa artık nasıl olur da o adamın dudağından sihri helâl doğmaz?
  • هرکه چون زنبور وحیستش نفل  ** چون نباشد خانه‌ی او پر عسل 
  • Gıdası, arı gibi vahiy olan kişinin evi, nasıl olur da balla dolu bulunmaz?
  • می‌چرد در نور گوهر آن بقر  ** ناگهان گردد ز گوهر دورتر 
  • Susığırı, yine o mücevherin ışığı ile otlar dururken ansızın mücevherden pek uzağa düştü.
  • تاجری بر در نهد لجم سیاه  ** تا شود تاریک مرج و سبزه‌گاه 
  • Bir tâcir, bunu görüp otlağın, çayırın kararması için mücevheri balçıkla örttü.
  • پس گریزد مرد تاجر بر درخت  ** گاوجویان مرد را با شاخ سخت 
  • Kendisi ağacın arasına gizlendi. Sığır kuvvetli boynuzları ile onu süsmek için bir hayli aradı.
  • بیست بار آن گاو تازد گرد مرج  ** تا کند آن خصم را در شاخ درج  2930
  • Düşmanı boynuzlamak için o çayırın etrafını belki yirmi kere döndü, dolaştı.
  • چون ازو نومید گردد گاو نر  ** آید آنجا که نهاده بد گهر 
  • Düşmanını bulmadan ümit kesince mücevheri koyduğu yere geldi.
  • لجم بیند فوق در شاه‌وار  ** پس ز طین بگریزد او ابلیس‌وار 
  • Fakat o iri, o padişahlara lâyık mücevherin üstündeki balçığı görünce şeytan gibi o da balçıktan korktu.
  • کان بلیس از متن طین کور و کرست  ** گاو کی داند که در گل گوهرست 
  • Şeytan bile toprağı anlamadıktan, toprağa karşı kör ve sağır kesildikten sonra artık toprakta mücevher olduğunu öküz, nereden bilecek?