English    Türkçe    فارسی   

6
350-374

  • آن زمان کز سوختن وا می‌جهد  ** هم‌چو هندو شمع را ده می‌دهد  350
  • Hintli köle gibi bezdi de o işten vazgeçti mi işte o zaman yanmaktan kurtulur.
  • که ای رخت تابان چون ماه شب‌فروز  ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز 
  • Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
  • باز از یادش رود توبه و انین  ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین 
  • Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
  • در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب 
  • “Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
  • کلما هم اوقدوا نار الوغی  ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا 
  • Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
  • عزم کرده که دلا آنجا مه‌ایست  ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست 
  • İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
  • چون نبودش تخم صدقی کاشته  ** حق برو نسیان آن بگماشته  355
  • Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir.
  • گرچه بر آتش‌زنه‌ی دل می‌زند  ** آن ستاره‌ش را کف حق می‌کشد 
  • Gönül çakmağını çakmak ister ama Allah, o kıvılcımı söndürüverir.
  • قصه‌ای هم در تقریر این 
  • Bunu anlatan bir hikâye
  • شرفه‌ای بشنید در شب معتمد  ** برگرفت آتش‌زنه که آتش زند 
  • Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
  • دزد آمد آن زمان پیشش نشست  ** چون گرفت آن سوخته می‌کرد پست 
  • Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
  • می‌نهاد آنجا سر انگشت را  ** تا شود استاره‌ی آتش فنا 
  • Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
  • خواجه می‌پنداشت کز خود می‌مرد  ** این نمی‌دید او که دزدش می‌کشد  360
  • Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi.
  • خواجه گفت این سوخته نمناک بود  ** می‌مرد استاره از تریش زود 
  • Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
  • بس که ظلمت بود و تاریکی ز پیش  ** می‌ندید آتش‌کشی را پیش خویش 
  • Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu.
  • این چنین آتش‌کشی اندر دلش  ** دیده‌ی کافر نبیند از عمش 
  • Senin de gönlünde böyle bir ateş söndüren var da kâfir gözün, körlüğünden görmüyor.
  • چون نمی‌داند دل داننده‌ای  ** هست با گردنده گرداننده‌ای 
  • Bilen duyan gönül, nasıl olur da dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?
  • چون نمی‌گویی که روز و شب به خود  ** بی‌خداوندی کی آید کی رود  365
  • Nasıl olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasıl gelir, nasıl gider demezsin?
  • گرد معقولات می‌گردی ببین  ** این چنین بی‌عقلی خود ای مهین 
  • A aşağılık kişi, aklın aldığı şeylerin etrafında döner dolaşırsın ha... Bir de gel de şu akılsızlığını gör!
  • خانه با بنا بود معقول‌تر  ** یا که بی‌بنا بگو ای کم‌هنر 
  • Evi bir yapanın olması mı daha akla uygundur, yapıcısı olmayan kendi kendine yapılmış bir ev mi, a aklı kıt?
  • خط با کاتب بود معقول‌تر  ** یا که بی‌کاتب بیندیش ای پسر 
  • Yazıyı bir yazanın olması mı daha akla uyar, yoksa olmaması mı ey oğul?
  • جیم گوش و عین چشم و میم فم  ** چون بود بی‌کاتبی ای متهم 
  • Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen ağız, nasıl olur da yazan olmadan yazılır, meydana gelir a kınanmaya değer adam?
  • شمع روشن بی‌ز گیراننده‌ای  ** یا بگیراننده‌ی داننده‌ای  370
  • Aydın bir mum, yakmayan oldukça mı bulunur, yoksa bilen bir yakıcı olunca mı?
  • صنعت خوب از کف شل ضریر  ** باشد اولی یا بگیرایی بصیر 
  • Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamın elinden mi çıkar, yoksa her tarafı bütün bir gözlünün elinden mi?
  • پس چو دانستی که قهرت می‌کند  ** بر سرت دبوس محنت می‌زند 
  • Madem ki seni kahredeceğini, başına mihnet topuzunu vuracağını bildin;
  • پس بکن دفعش چو نمرودی به جنگ  ** سوی او کش در هوا تیری خدنگ 
  • Hadi Nemrut gibi savaş, havayı okla bakalım!
  • هم‌چو اسپاه مغل بر آسمان  ** تیر می‌انداز دفع نزع جان 
  • Hani Moğol askerleri gibi... Onlar da biri hastalandı mı ölmesin diye göğe ok atarlar ya, sen de atadur.