- 
		   الله الله زان دز ذات الصور  ** دور باشید و بترسید از خطر    3635
- Allah aşkına olsun sakın “ Zatüssuver- Resimli “ denen kaleye varmayın. Oradan uzak olun, tehlikeden korkun.
- 
		    رو و پشت برجهاش و سقف و پست  ** جمله تمثال و نگار و صورتست 
- O kalenin yüzü, arka tarafı, burçları tavanı döşemesi hep insan resimleriyle bezenmiştir.
- 
		    همچو آن حجرهی زلیخا پر صور  ** تا کند یوسف بناکامش نظر 
- Yusuf, dalıp baksın diye Zeliha da odasını resimlerle bezemişti ya hani.
- 
		    چونک یوسف سوی او میننگرید  ** خانه را پر نقش خود کرد آن مکید 
- Yusuf, ona bakmadığından o da hileye başvurmuş, odayı kendi resimleriyle doldurmuştu.
- 
		    تا به هر سو که نگرد آن خوشعذار  ** روی او را بیند او بیاختیار 
- Güzel yüzlü Yusuf, nereye bakarsa elinde olmaksızın onun yüzünü görsün diye böyle yapmıştı.
- 
		   بهر دیدهروشنان یزدان فرد  ** شش جهت را مظهر آیات کرد    3640
- Tanrı da gözü aydınlar için altı tarafı da delillerine mazhar etti.
- 
		    تا بهر حیوان و نامی که نگزند  ** از ریاض حسن ربانی چرند 
- Her hayvan, her bitki, nereye baksa; nereye varsa; Tanrı güzelliğini görsün; ondan gıdalansın dedi.
- 
		    بهر این فرمود با آن اسپه او  ** حیث ولیتم فثم وجهه 
- Onun için o oraya “ Nereye dönersiniz Tanrı yüzü var” buyurdu.
- 
		    از قدحگر در عطش آبی خورید  ** در درون آب حق را ناظرید 
- Susar da bir bardaktan su bile içersiniz suyun içinde Tanrıya bakmaktasınız.
- 
		    آنک عاشق نیست او در آب در ** صورت خود بیند ای صاحئب بصر
- Fakat âşık olmayan suya bakar da suyun içinde kendi yüzünü görür ey gözü açık er!
- 
		   صورت عاشق چو فانی شد درو  ** پس در آب اکنون کرا بیند بگو    3645
- Ama âşıkın sureti, Tanrı’da fani olursa söyle bakalım, suda kimin suretini görür?
- 
		    حسن حق بینند اندر روی حور  ** همچو مه در آب از صنع غیور 
- Güneşte Tanrı güzelliğini görür âşıklar. Gayret sahibi Tanrı’nın sanatıyla nasıl ay, suya vurur da suda görünürse güneşte de hak görünür.
- 
		    غیرتش بر عاشقی و صادقیست  ** غیرتش بر دیو و بر استور نیست 
- Fakat Tanrı’nın bu gayreti, âşık ve sadık kişileredir, şeytanla hayvana tecelli etmez o.
- 
		    دیو اگر عاشق شود هم گوی برد  ** جبرئیلی گشت و آن دیوی بمرد 
- Şeytan bile âşık olsa topu çeler. Bir cebrail kesilir, şeytanlığı ölür.
- 
		    اسلم الشیطان آنجا شد پدید  ** که یزیدی شد ز فضلش بایزید 
- Bu makamda “ Şeytanım, benim elimde Müslüman oldu” sırrı belirir. Yezid’lik Tanrı ihsanıyla kalmaz, Yezit, Bayazıt olur.
- 
		   این سخن پایان ندارد ای گروه  ** هین نگه دارید زان قلعه وجوه    3650
- Ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz, o kaleye insan resimlerinden sakının!
- 
		    هین مبادا که هوستان ره زند  ** که فتید اندر شقاوت تا ابد 
- Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
- 
		    از خطر پرهیز آمد مفترض  ** بشنوید از من حدیث بیغرض 
- Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
- 
		    در فرج جویی خرد سر تیز به  ** از کمینگاه بلا پرهیز به 
- Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
- 
		    گر نمیگفت این سخن را آن پدر  ** ور نمیفرمود زان قلعه حذر 
- Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
- 
		   خود بدان قلعه نمیشد خیلشان  ** خود نمیافتاد آن سو میلشان    3655
- O kaleye gitmek akıllarına bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktı bile.
- 
		    کان نبد معروف بس مهجور بود  ** از قلاع و از مناهج دور بود 
- Çünkü tanınmış bir kale değildi. O, pek ıssız bir yerdeydi. Kalelerden, yolardan uzaktaydı.
- 
		    چون بکرد آن منع دلشان زان مقال  ** در هوس افتاد و در کوی خیال 
- Fakat babaları gitmeyin deyince bu sözden hevese, hayale düştüler.
- 
		    رغبتی زین منع در دلشان برست  ** که بباید سر آن را باز جست 
- Bu men edilme yüzünden gönüllerinde bir rağbettir uyandı, onun sırrını mutlaka öğrenmek gerek dediler.
- 
		    کیست کز ممنوع گردد ممتنع  ** چونک الانسان حریص ما منع 
- Men edilen şeye gitmeyin, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir? İnsan men edildiği şeye haristir.