English    Türkçe    فارسی   

6
3641-3665

  • تا بهر حیوان و نامی که نگزند  ** از ریاض حسن ربانی چرند 
  • Her hayvan, her bitki, nereye baksa; nereye varsa; Tanrı güzelliğini görsün; ondan gıdalansın dedi.
  • بهر این فرمود با آن اسپه او  ** حیث ولیتم فثم وجهه 
  • Onun için o oraya “ Nereye dönersiniz Tanrı yüzü var” buyurdu.
  • از قدح‌گر در عطش آبی خورید  ** در درون آب حق را ناظرید 
  • Susar da bir bardaktan su bile içersiniz suyun içinde Tanrıya bakmaktasınız.
  • آنک عاشق نیست او در آب در  ** صورت صورت خود بیند ای صاحب‌بصر 
  • Fakat âşık olmayan suya bakar da suyun içinde kendi yüzünü görür ey gözü açık er!
  • صورت عاشق چو فانی شد درو  ** پس در آب اکنون کرا بیند بگو  3645
  • Ama âşıkın sureti, Tanrı’da fani olursa söyle bakalım, suda kimin suretini görür?
  • حسن حق بینند اندر روی حور  ** هم‌چو مه در آب از صنع غیور 
  • Güneşte Tanrı güzelliğini görür âşıklar. Gayret sahibi Tanrı’nın sanatıyla nasıl ay, suya vurur da suda görünürse güneşte de hak görünür.
  • غیرتش بر عاشقی و صادقیست  ** غیرتش بر دیو و بر استور نیست 
  • Fakat Tanrı’nın bu gayreti, âşık ve sadık kişileredir, şeytanla hayvana tecelli etmez o.
  • دیو اگر عاشق شود هم گوی برد  ** جبرئیلی گشت و آن دیوی بمرد 
  • Şeytan bile âşık olsa topu çeler. Bir cebrail kesilir, şeytanlığı ölür.
  • اسلم الشیطان آنجا شد پدید  ** که یزیدی شد ز فضلش بایزید 
  • Bu makamda “ Şeytanım, benim elimde Müslüman oldu” sırrı belirir. Yezid’lik Tanrı ihsanıyla kalmaz, Yezit, Bayazıt olur.
  • این سخن پایان ندارد ای گروه  ** هین نگه دارید زان قلعه وجوه  3650
  • Ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz, o kaleye insan resimlerinden sakının!
  • هین مبادا که هوستان ره زند  ** که فتید اندر شقاوت تا ابد 
  • Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
  • از خطر پرهیز آمد مفترض  ** بشنوید از من حدیث بی‌غرض 
  • Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
  • در فرج جویی خرد سر تیز به  ** از کمین‌گاه بلا پرهیز به 
  • Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
  • گر نمی‌گفت این سخن را آن پدر  ** ور نمی‌فرمود زان قلعه حذر 
  • Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
  • خود بدان قلعه نمی‌شد خیلشان  ** خود نمی‌افتاد آن سو میلشان  3655
  • O kaleye gitmek akıllarına bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktı bile.
  • کان نبد معروف بس مهجور بود  ** از قلاع و از مناهج دور بود 
  • Çünkü tanınmış bir kale değildi. O, pek ıssız bir yerdeydi. Kalelerden, yolardan uzaktaydı.
  • چون بکرد آن منع دلشان زان مقال  ** در هوس افتاد و در کوی خیال 
  • Fakat babaları gitmeyin deyince bu sözden hevese, hayale düştüler.
  • رغبتی زین منع در دلشان برست  ** که بباید سر آن را باز جست 
  • Bu men edilme yüzünden gönüllerinde bir rağbettir uyandı, onun sırrını mutlaka öğrenmek gerek dediler.
  • کیست کز ممنوع گردد ممتنع  ** چونک الانسان حریص ما منع 
  • Men edilen şeye gitmeyin, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir? İnsan men edildiği şeye haristir.
  • نهی بر اهل تقی تبغیض شد  ** نهی بر اهل هوا تحریض شد  3660
  • Bir şeyi yapma demek, iyi ve Tanrı’dan çekinir kişileri o şeye yanaştırmaz ama hava ve hamasîne uyanları o tarafa sürer, götürür.
  • پس ازین یغوی به قوما کثیر  ** هم ازین یهدی به قلبا خبیر 
  • Şu halde bu yapmayın sözü, birçok kişileri azdırır. Birçok kalbi uyanık kişilerde bununla doğru yola gitmiş olurlar.
  • کی رمد از نی حمام آشنا  ** بل رمد زان نی حمامات هوا 
  • Alışkın güvercin kamışlardan kaçar mı hiç? O kamışlardan alışmamış, yabani güvercinler kaçar.
  • پس بگفتندش که خدمتها کنیم  ** بر سمعنا و اطعناها تنیم 
  • Şehzadeler de hizmetlerde bulunuruz, dediğin gibi hareket ederiz baş üstüne.
  • رو نگردانیم از فرمان تو  ** کفر باشد غفلت از احسان تو 
  • Buyruğundan dışarı çıkmayız. Senin lûtuf ve ihsanından gaflet etmek, küfürdür dediler.
  • لیک استثنا و تسبیح خدا  ** ز اعتماد خود بد از ایشان جدا  3665
  • Fakat kendilerine güvendiklerinden Tanrı izin verirse demediler. Tanrı’yı anmadılar bile.