English    Türkçe    فارسی   

6
771-795

  • از نصیحتهای تو کر بوده‌ام  ** بت‌شکن دعوی و بت‌گر بوده‌ام 
  • Senin öğütlerine karşı kulağım sağırdır. Put kırıyorum diye dâvadaydım ama put yapıyormuşum meğer.
  • یاد صنعت فرض‌تر یا یاد مرگ  ** مرگ مانند خزان تو اصل برگ 
  • Senin yaptığın şeyleri senin sanatlarını anmak mı farzdır, ölümü anmak mı? Ölüm, güz mevsimine benzer, sense yaprakların aslısın.
  • سالها این مرگ طبلک می‌زند  ** گوش تو بیگاه جنبش می‌کند 
  • Şu ölüm yıllardır davulcağızını döver durur da senin kulağın vakitsiz ve yersiz oynar.
  • گوید اندر نزع از جان آه مرگ  ** این زمان کردت ز خود آگاه مرگ 
  • Fakat can verme çağında ah ölüm dersin. Ölüm şimdi mi seni uyandırdı?
  • این گلوی مرگ از نعره گرفت  ** طبل او بشکافت از ضرب شگفت  775
  • Ölümün, nâra atmadan boğazı yırtıldı sesi tutuldu; dövüle dövüle davulu patladı!
  • در دقایق خویش را در بافتی  ** رمز مردن این زمان در یافتی 
  • Sense kendini bir şeylere verdin, ince eleyip sık dokudun; ne sesini duydun, ne davulunu! Fakat ölümün ne demek olduğunu şimdi anladın işte!
  • تشبیه مغفلی کی عمر ضایع کند و وقت مرگ در آن تنگاتنگ توبه و استغفار کردن گیرد به تعزیت داشتن شیعه‌ی اهل حلب هر سالی در ایام عاشورا به دروازه‌ی انطاکیه و رسیدن غریب شاعر از سفر و پرسیدن کی این غریو چه تعزیه است 
  • Ömrü zayedip tam can verme çağında,o darlık zamanında tövbe etmeye koyulmak,her yıl Halep’teki Şîa’nın âşure günlerinde Antakya kapısında yas tutmasına benzer.Garip bir şair, yoldan gelmişti de:”Bu gürültü,bu feryat nedir kime yas tutuluyor?” diye sormuştu.
  • روز عاشورا همه اهل حلب  ** باب انطاکیه اندر تا به شب 
  • Âşure günü, bütün Halep’liler, Antakya kapısına gelirler, ta geceye kadar.
  • گرد آید مرد و زن جمعی عظیم  ** ماتم آن خاندان دارد مقیم 
  • Kadın erkek, büyük bir kalabalık toplanır, Ehlibeyt’in yasını tutarlardı.
  • ناله و نوحه کنند اندر بکا  ** شیعه عاشورا برای کربلا 
  • Bağırırlar, ağlarlar, feryat ederlerdi. Şîa, Kerbelâ vakası için yas tutardı.
  • بشمرند آن ظلمها و امتحان  ** کز یزید و شمر دید آن خاندان  780
  • Ehlibeyt’in Yezit’ten, Şimir’den çektikleri zulümleri, onlar tarafından uğradıkları sınanmaları sayıp dökerler,
  • نعره‌هاشان می‌رود در ویل و وشت  ** پر همی‌گردد همه صحرا و دشت 
  • Sesleri ses verir, feryatları, bütün ovayı, çölü doldururdu.
  • یک غریبی شاعری از راه رسید  ** روز عاشورا و آن افغان شنید 
  • Bir garip şair, âşure günü çölden geldi, o feryadı duydu.
  • شهر را بگذاشت و آن سوی رای کرد  ** قصد جست و جوی آن هیهای کرد 
  • Şehri bırakıp o tarafa yürüdü, feryadın sebebini araştırmaya koyuldu.
  • پرس پرسان می‌شد اندر افتقاد  ** چیست این غم بر که این ماتم فتاد 
  • Merak etti, bu gam nedir, bu yas kime tutuluyor diye soruşturmaya başladı.
  • این رئیس زفت باشد که بمرد  ** این چنین مجمع نباشد کار خرد  785
  • Herhalde bir ulu bey ölmüş olmalı diyordu; böyle bir topluluk, küçük iş değil.
  • نام او و القاب او شرحم دهید  ** که غریبم من شما اهل دهید 
  • Ben garibim siz buralısınız adını lâkaplarını söyleyin.
  • چیست نام و پیشه و اوصاف او  ** تا بگویم مرثیه ز الطاف او 
  • Adı neydi ne iş görürdü, nasıl adamdı? Bana bildirin de onun iyiliklerine ait bir mersiye söyleyeyim.
  • مرثیه سازم که مرد شاعرم  ** تا ازینجا برگ و لالنگی برم 
  • Ben şairim,bir mersiye düzüp okuyayım da,buradan bir yiyecek,bir azık parası alayım.
  • آن یکی گفتش که هی دیوانه‌ای  ** تو نه‌ای شیعه عدو خانه‌ای 
  • Bunu duyanların birisi dedi ki: Yahu, sen deli misin? Yoksa Şîa değilsin de Ehlibeyt düşmanı mısın?
  • روز عاشوار نمی‌دانی که هست  ** ماتم جانی که از قرنی بهست  790
  • Âşure gününü, o gün şehit olan cana yas tutmanın yüzlerce yıl yaşamadan daha üstün olduğunu bilmiyor musun?
  • پیش مومن کی بود این غصه خوار  ** قدر عشق گوش عشق گوشوار 
  • Bu dert Müminin yanında değersiz olur mu hiç? Kulağın aşkı, küpenin değerincedir.
  • پیش مومن ماتم آن پاک‌روح  ** شهره‌تر باشد ز صد طوفان نوح 
  • Mümine göre o pâk nurun yası, yüzlerce Nuh tufanından da meşhurdur.
  • نکته گفتن آن شاعر جهت طعن شیعه حلب 
  • Şair’in,Halepteki Şiîleri kınayan sözleri
  • گفت آری لیک کو دور یزید  ** کی بدست این غم چه دیر اینجا رسید 
  • Şair dedi ki: Doğru ama Yezit’in devri nerede? Bu yas buraya ne kadar da geç gelmiş?
  • چشم کوران آن خسارت را بدید  ** گوش کران آن حکایت را شنید 
  • Körler bile o kötülükleri gördüler, sağırların kulakları bile o hikâyeleri duydu.
  • خفته بودستید تا اکنون شما  ** که کنون جامه دریدیت از عزا  795
  • Siz şimdiye kadar uyuyor muydunuz ki şimdi yas tutuyor, elbisenizi yırtıyorsunuz?