English    Türkçe    فارسی   

1
3048-3097

  • گفت پیش آ ای خری کاو خود بدید ** پیشش آمد پنجه زد او را درید
  • Kendini beğenen eşek, ileri gel!” Kurt ileri gelince bir pençe vurup onu parçaladı.
  • چون ندیدش مغز و تدبیر رشید ** در سیاست پوستش از سر کشید
  • Onda akıl ve isabetli bir tedbir görmeyince cezasını verip derisini yüzdü.
  • گفت چون دید منت از خود نبرد ** این چنین جان را بباید زار مرد 3050
  • Mademki beni görmek, seni kendinden geçirmedi, huzurumda yok olmadın. Böyle cana inleyerek ölmek gerek.
  • چون نبودی فانی اندر پیش من ** فضل آمد مر ترا گردن زدن‌‌
  • Mademki huzurumda mahvolmadı, boynunu vurmak farz oldu.
  • کل شی‌‌ء هالک جز وجه او ** چون نه‌‌ای در وجه او هستی مجو
  • Tanrı’dan başka her şey fânidir. Mademki onun zatında fâni değilsin, varlık arama!
  • هر که اندر وجه ما باشد فنا ** کل شيء هالک نبود جزا
  • Bizim hakikatimiz de yok olana “Her şey fânidir” cezası yoktur.
  • ز آن که در الاست او از لا گذشت ** هر که در الاست او فانی نگشت‌‌
  • Çünkü o “İllâ” dadır, “Lâ” dan geçmiştir. “İllâ” da fâni olmaz.
  • هر که بر در او من و ما می‌‌زند ** رد باب است او و بر لا می‌‌تند 3055
  • Kapıda dolaşan, Ben’den, biz’den dem vuran kapıdan sürülür, “lâ” makamında dolaşıp durur.
  • قصه‌‌ی آن کس که در یاری بکوفت از درون گفت کیست گفت منم، گفت چون تو تویی در نمی‌‌گشایم هیچ کس را از یاران نمی‌‌شناسم که او من باشد
  • Birisinin, bir dostun kapısını döğdüğü zaman içeriden “ Kimsin “ sözüne “Benim “ demesi üzerine dostun “ Mademki sen, sensin, kapıyı açmıyorum. Çünkü dostlardan kimseyi tanımıyorum ki o, ben olsun” demesi
  • آن یکی آمد در یاری بزد ** گفت یارش کیستی ای معتمد
  • Birisi, bir dostunun kapısına gelip kapıyı çaldı. Dostu “Kapıyı çalan kim?” deyince.
  • گفت من، گفتش برو هنگام نیست ** بر چنین خوانی مقام خام نیست‌‌
  • “Benim” diye cevap verdi. Dostu “Git, şimdi zamanı değil. Böyle bir sofra, ham kişinin makamı olamaz.
  • خام را جز آتش هجر و فراق ** کی پزد کی وا رهاند از نفاق‌‌
  • Hamı, ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, nifaktan ne kurtarabilir? “ dedi .
  • رفت آن مسکین و سالی در سفر ** در فراق دوست سوزید از شرر
  • Adamcağız gitti, tam bir yıl dostunun ayrılığıyla yanıp yakıldı.
  • پخته گشت آن سوخته پس باز گشت ** باز گرد خانه‌‌ی همباز گشت‌‌ 3060
  • Yanıp pişerek tekrar döndü, geldi. Dostunun evinin etrafında dolaşmaya başladı.
  • حلقه زد بر در به صد ترس و ادب ** تا بنجهد بی‌‌ادب لفظی ز لب‌‌
  • Kapıya varıp ağzından edepten dışarı bir söz çıkmasın diye yüzlerce korku ile edepli edepli halkayı çaldı.
  • بانگ زد یارش که بر در کیست آن ** گفت بر درهم تویی ای دلستان‌‌
  • Sevgilisi “Kim o?” deyince “Gönlümü alan sevgili sensin” diye cevap verdi.
  • گفت اکنون چون منی ای من در آ ** نیست گنجایی دو من را در سرا
  • Sevgili “ Mademki bensin, ey ben, gel içeri gir! Ev dar, iki kişi sığmıyor dedi.
  • نیست سوزن را سر رشته دو تا ** چون که یکتایی درین سوزن در آ
  • İğneye geçirilecek iplik iki ayrı iplik olursa geçmez. Mademki birsin, bu iğneden geç!
  • رشته را با سوزن آمد ارتباط ** نیست در خور با جمل سم الخیاط 3065
  • İpliğin iğne ile münasebeti vardır, geçer. Fakat deve, iğne yordamından geçmez ki.
  • کی شود باریک هستی جمل ** جز به مقراض ریاضات و عمل‌‌
  • Devenin vücudu riyazat ve ibadet maksadından başka bir şeyle incelir mi?
  • دست حق باید مر آن را ای فلان ** کاو بود بر هر محالی کن فکان‌‌
  • Bu işe Tanrı eli kudreti gerektir. Çünkü Tanrı, her hayali, bir iradesiyle var eder.
  • هر محال از دست او ممکن شود ** هر حرون از بیم او ساکن شود
  • Her olmayacak şey, onun eliyle mümkün olur; her serkeş onun kokusuyla sakinleşir.
  • اکمه و ابرص چه باشد مرده نیز ** زنده گردد از فسون آن عزیز
  • Anadan doğma kör ve alaca illetine tutulmuş kişiler nedir ki? Onları bir tarafa bırak; ölü bile o aziz Tanrı’nın afsuniyle dirilir.
  • و آن عدم کز مرده مرده‌‌تر بود ** در کف ایجاد او مضطر بود 3070
  • Ölüden daha ölü yokluk bile, onun var etme avucunda muztar kalır, (varlığa bürünür).
  • کل يوم هو فی شأن بخوان ** مر و را بی‌‌کار و بی‌‌فعلی مدان‌‌
  • Külle yevmin hüve fi’şe’n âyetini oku da onu katiyyen işsiz, güçsüz bilme.
  • کمترین کاریش هر روز است آن ** کاو سه لشکر را کند این سو روان‌‌
  • En az işi bu dünyaya her gün üç bölük asker yollamasıdır.
  • لشکری ز اصلاب سوی امهات ** بهر آن تا در رحم روید نبات‌‌
  • Bir bölük asker, rahimde (çocukların) yetişip yeşermesi için babaların bellerinden analara gider.
  • لشکری ز ارحام سوی خاکدان ** تا ز نر و ماده پر گردد جهان‌‌
  • Bir bölük asker, dünyayı erkek ve kadınla doldurmak üzere rahimlerden bu yeryüzüne sefer eder.
  • لشکری از خاک ز آن سوی اجل ** تا ببیند هر کسی حسن عمل‌‌ 3075
  • Bir bölüğü de herkesin yaptığı işin karşılığını görmesi için yeryüzünden ecel tarafına yürür.
  • این سخن پایان ندارد هین بتاز ** سوی آن دو یار پاک پاک باز
  • Bu sözün sonu yoktur. Kendine gel de iki temiz dostun hikâyesine dön!
  • صفت توحید
  • ”Benim” diyen kişinin pişman olarak suçuna karşılık tövbe ve istiğfar için bir yıl riyazat çekmesi ve o tövbekârın, tekrar dönüp o eve gelince ev sahibinin “Kim o” demesine “Sensin” diye cevap vermesi
  • گفت یارش کاندر آ ای جمله من ** نی مخالف چون گل و خار چمن‌‌
  • Sevgilisi “Ey tamamı ile ben olan, içeri gir. Yeşillikteki gül ve diken gibi aykırı değilsin.
  • رشته یکتا شد غلط کم شد کنون ** گر دو تا بینی حروف کاف و نون‌‌
  • İplik bir oldu, artık ey yanlışlık, ortadan kalk! Kâf ve Nûn harflerini iki görürsen de hakikatte birdir” dedi.
  • کاف و نون همچون کمند آمد جذوب ** تا کشاند مر عدم را در خطوب‌‌
  • Yokluğu, büyük ve müşkül işleri cezbetmek için Kâf ve Nûn çekicidir.
  • پس دو تا باید کمند اندر صور ** گر چه یکتا باشد آن دو در اثر 3080
  • İş yapma hususunda bir olmakla beraber halat, surette iki kattır.
  • گر دو پا گر چار پا ره را برد ** همچو مقراض دو تا یکتا برد
  • İster iki ayak olsun, ister dört... Yol yürür. Makasa benzer, iki ağızlı olduğu halde birden keser.
  • آن دو همبازان گازر را ببین ** هست در ظاهر خلافی ز آن و ز این‌‌
  • Bez yıkayan iki arkadaşa bak. Görünüşte o, buna aykırı iş görmekte.
  • آن یکی کرباس را در آب زد ** و آن دگر همباز خشکش می‌‌کند
  • Birisi bezi suya sokar, öbür arkadaşı kurutur.
  • باز او آن خشک را تر می‌‌کند ** گوییا ز استیزه ضد بر می‌‌تند
  • Sonra yine öteki ıslatır. Sanki birbirlerine aykırı iş görürler.
  • لیک این دو ضد استیزه نما ** یکدل و یک کار باشد در رضا 3085
  • Fakat, ey genç! Görünüşte birbirlerinin zıddına iş görür gibi olan bu iki arkadaşın gönülleri de birdir, yaptıkları iş de.
  • هر نبی و هر ولی را مسلکی است ** لیک تا حق می‌‌برد جمله یکی است‌‌
  • Her Peygamberin, her velînin bir mesleği vardır. Fakat değil mi ki hepsi halkı Hak’ka ulaştırıyor, birdir.
  • چون که جمع مستمع را خواب برد ** سنگهای آسیا را آب برد
  • Dinleyenler, onların sözlerinden uykuya daldılar mı... Değirmenin taşlarını su götürdü demektir.
  • رفتن این آب فوق آسیاست ** رفتنش در آسیا بهر شماست‌‌
  • Bu suyun akışı, değirmen için değildir, değirmene sizin için gitmektedir.
  • چون شما را حاجت طاحون نماند ** آب را در جوی اصلی باز راند
  • Fakat değirmene ihtiyacınız kalmadığı için değirmenci, suyu yatağına koyuverdi, asıl dereye akıttı.
  • ناطقه سوی دهان تعلیم راست ** ور نه خود آن نطق را جویی جداست‌‌ 3090
  • Söz söyleme kudreti, öğretmek için ağza gelir; yoksa o sözün ayrı bir mecrası vardır.
  • می‌‌رود بی‌‌بانگ و بی‌‌تکرارها ** تحتها الأنهار تا گلزارها
  • Sessizce, akışı tekerrür etmeksizin, bir akan cüz’ü bir daha akmaksızın ta... altında nehirler akan gül bahçelerine kadar akıp gider.
  • ای خدا جان را تو بنما آن مقام ** کاندر او بی‌‌حرف می‌‌روید کلام‌‌
  • Tanrı, harfsiz söz beliren o makamı, canımıza sen göster.
  • تا که سازد جان پاک از سر قدم ** سوی عرصه‌‌ی دور پهنای عدم‌‌
  • Ki pâk can, başını ayak yapıp yokluğun o uzak ve geniş sahasına koşsun.
  • عرصه‌‌ای بس با گشاد و با فضا ** وین خیال و هست یابد زو نوا
  • Yokluk âlemi, pek geniş ve hudutsuz bir âlemdir. Bu hayal ve varlık, o âlemden yüzlerce gıda alır, o âlemden belirir, beslenir.
  • تنگتر آمد خیالات از عدم ** ز آن سبب باشد خیال اسباب غم‌‌ 3095
  • Hayaller, yokluk âlemine nispetle dardır. Onun için hayal, darlık ve sıkıntıya sebep olur.
  • باز هستی تنگتر بود از خیال ** ز آن شود در وی قمر همچون هلال‌‌
  • Varlık da hayalden daha dardır. O yüzden aylar, bu âlemde hilâl gibi görünür.
  • باز هستی جهان حس و رنگ ** تنگتر آمد که زندانی است تنگ‌‌
  • Duygu ve renk âleminin, yani bu dünyanın varlığı ise... yokluğa, hayale ve varlığa nispetle büsbütün dardır, âdeta daracık bir zindandır.