English    Türkçe    فارسی   

2
1129-1178

  • اینت درد بی‏دوا کاو راست آه ** اینت افتاده ابد در قعر چاه‏
  • Ah, işte sana devası olmayan illet. O adam kördür, kör! İşte sana ebediyen kuyunun ta dibine düşmüş kalmış bir kişi!
  • نفی خورشید ازل بایست او ** کی بر آید این مراد او بگو 1130
  • O ezeli güneşi yok etmek ister, fakat söyle, bu muradı nasıl olur da yerine gelir, imkân var mı?
  • گرفتار شدن باز میان جغدان به ویرانه
  • Doğan’ın viranede baykuşlar içine düşmesi
  • باز آن باشد که باز آید به شاه ** باز کور است آن که شد گم کرده راه‏
  • Doğan diye, dönüp tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kör doğandır.
  • راه را گم کرد و در ویران فتاد ** باز در ویران بر جغدان فتاد
  • Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye düştü, Baykuşların arasında kaldı.
  • او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا
  • O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
  • خاک در چشمش زد و از راه برد ** در میان جغد و ویرانش سپرد
  • Gözüne toprak saçtı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.
  • بر سری جغدانش بر سر می‏زنند ** پر و بال نازنینش می‏کنند 1135
  • Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, güzelim kanatlarını yolmaya başladılar.
  • ولوله افتاد در جغدان که ها ** باز آمد تا بگیرد جای ما
  • Baykuşlar arasına “Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir düştü.
  • چون سگان کوی پر خشم و مهیب ** اندر افتادند در دلق غریب‏
  • Mahalle köpekleri gibi hepsi de kızgın, korkunç bir halde garip doğanın başına üşüşüp hırkasını çekiştirmeye başladılar.
  • باز گوید من چه در خوردم به جغد ** صد چنین ویران فدا کردم به جغد
  • Doğan, “Ben baykuşlara lâyık mıyım? Baykuşlara bunun gibi yüzlerce virane bağışladım.
  • من نخواهم بود اینجا می‏روم ** سوی شاهنشاه راجع می‏شوم‏
  • Ben burada kalmak istemem, padişaha dönmek isterim.
  • خویشتن مکشید ای جغدان که من ** نه مقیمم می‏روم سوی وطن‏ 1140
  • Tasalanıp kendinize kıymayın. Ben burada durmam vatanıma giderim.
  • این خراب آباد در چشم شماست ** ور نه ما را ساعد شه باز جاست‏
  • Bu harabe, sizin gözünüze hoş bir yer görünüyor, bana değil. Benim naz ettiğim yer, padişahın koludur” diyordu.
  • جغد گفتا باز حیلت می‏کند ** تا ز خان و مان شما را بر کند
  • Baykuş ise “ Doğan sizi evinizden, barkınızdan etmek için hileye sapıyor.
  • خانه‏های ما بگیرد او به مکر ** بر کند ما را به سالوسی ز وکر
  • Hile ile bizi yurdumuzdan ayırmak, yuvamızdan etmek niyetinde.
  • می‏نماید سیری این حیلت پرست ** و الله از جمله‏ی حریصان بدتر است‏
  • Bu hileci tokluk gösteriyor ama Allah hakkı için bütün harislerden beterdir.
  • او خورد از حرص طین را همچو دبس ** دنبه مسپارید ای یاران به خرس‏ 1145
  • Hırsından balçığı pekmez gibi yer. Ayıya kuyruğunuzu kaptırmayın.
  • لاف از شه می‏زند وز دست شاه ** تا برد او ما سلیمان را ز راه‏
  • Bizim gibi saf kişileri yoldan çıkarmak için padişahtan, padişahın elinden dem vurmakta.
  • خود چه جنس شاه باشد مرغکی ** مشنوش گر عقل داری اندکی‏
  • Bir kuşcağız, hiç padişahla düşüp kalkar mı? Bir parçacık aklınız varsa dinlemeyin bu sözü,
  • جنس شاه است او و یا جنس وزیر ** هیچ باشد لایق لوزینه سیر
  • O, padişahın cinsinden mi, vezirin cinsinden mi? Hiç sarımsakla badem helvası yenir mi?
  • آن چه می‏گوید ز مکر و فعل و فن ** هست سلطان با حشم جویای من‏
  • Padişah, adamlarıyla beni arıyor demesi de hilesinden, fendinden.
  • اینت مالیخولیای ناپذیر ** اینت لاف خام و دام گول گیر 1150
  • Bu, kabul edilmeyecek bir malihulya. Bu, olmayacak bir lâf, ahmak aldatmak için kurulmuş bir tuzak!
  • هر که این باور کند از ابلهی است ** مرغک لاغر چه در خورد شهی است‏
  • Kim buna inanırsa ahmaklığından inanır. Zayıf bir kuşcağızın padişahla ne münasebeti olabilir?
  • کمترین جغد ار زند بر مغز او ** مر و را یاری‏گری از شاه کو
  • En aşağı bir baykuş, onun beynine vursa ona padişahtan yardımcı gelecek ha! Hani, nerede?” demekteydi.
  • گفت باز ار یک پر من بشکند ** بیخ جغدستان شهنشه بر کند
  • Doğan dedi ki: “ Benim bir tüyüm bile kopsa padişah, baykuş yuvasının kökünü kazır.
  • جغد چه بود خود اگر بازی مرا ** دل برنجاند کند با من جفا
  • Baykuş kim oluyor ki? Bir doğan bile beni incitir, gönlümü kırar, bana cefa ederse,
  • شه کند توده به هر شیب و فراز ** صد هزاران خرمن از سرهای باز 1155
  • Padişah; her yokuşta her inişte doğan başlarından harmanlar yapar, tepeler yüceltir.
  • پاسبان من عنایات وی است ** هر کجا که من روم شه در پی است‏
  • Benim bekçim, onun inayetleridir. Nereye varırsam padişah arkamdadır.
  • در دل سلطان خیال من مقیم ** بی‏خیال من دل سلطان سقیم‏
  • Hayalim, padişahın gönlündedir. O, bensiz duramaz.
  • چون بپراند مرا شه در روش ** می‏پرم بر اوج دل چون پرتوش‏
  • Padişah beni uçurunca onun ziyası gibi gönül yücelerinde uçarım.
  • همچو ماه و آفتابی می‏پرم ** پرده‏های آسمانها می‏درم‏
  • Ay gibi güneş gibi uçup gök perdelerini aşarım.
  • روشنی عقلها از فکرتم ** انفطار آسمان از فطرتم‏ 1160
  • Akılların aydınlığı, benim fikrimden; göklerin halk edilmesi, benim yüzümdendir.
  • بازم و حیران شود در من هما ** جغد که بود تا بداند سر ما
  • Öyle bir doğanım ki Hüma bile bana hayran olur. Baykuş kim oluyor ki sırımı bilsin.
  • شه برای من ز زندان یاد کرد ** صد هزاران بسته را آزاد کرد
  • Padişah, benim kurtulmam için zindanı açtı, Yüz binlerce mahpusu azat etti.
  • یک دمم با جغدها دمساز کرد ** از دم من جغدها را باز کرد
  • Bir zamancağız beni baykuşlara hemdem etti de benim yüzümden baykuşları doğanlaştırdı.
  • ای خنک جغدی که در پرواز من ** فهم کرد از نیک بختی راز من‏
  • Ne mutlu o doğana ki uçuşuma uyar; talihi yâr olur da sırrımı anlar.
  • در من آویزید تا نازان شوید ** گر چه جغدانید شهبازان شوید 1165
  • Bana yapışın da doğan olun, baykuşsanız bile doğanlaşın!
  • آن که باشد با چنان شاهی حبیب ** هر کجا افتد چرا باشد غریب‏
  • Böyle bir padişaha sevgili olan nereye düşerse, düşsün, nasıl olur da garip olur.?
  • هر که باشد شاه دردش را دوا ** گر چو نی نالد نباشد بی‏نوا
  • Padişah kimin derdine derman olursa o, ney gibi feryat eder, sessiz sedasız kalmaz.
  • مالک ملکم نیم من طبل خوار ** طبل بازم می‏زند شه از کنار
  • Ben mülk sahibiyim, başkasının sofrasına oturup yemeğini yemiyorum. Padişah, uzaktan benim davulumu çalmakta, nöbetimi vurmakta.
  • طبل باز من ندای ارجعی ** حق گواه من به رغم مدعی‏
  • Benim davulumu döğen “İrciî” sesidir. Benimle dâvaya girişenlerin rağmine şahidim, Allah’tır.
  • من نیم جنس شهنشه دور از او ** لیک دارم در تجلی نور از او 1170
  • Padişahın cinsinden değilim, hâşa, bunu iddia etmiyorum. Fakat onun tecellisiyle, onun nuruna sahibim.
  • نیست جنسیت ز روی شکل و ذات ** آب جنس خاک آمد در نبات‏
  • Cins oluş, sade şekil ve zat bakımından değildir. Su, nebatta toprağın cinsinden sayılır.
  • باد جنس آتش آمد در قوام ** طبع را جنس آمده ست آخر مدام‏
  • Rüzgâr, ateşi yaktığı, yanmasına yardım ettiği için rüzgârın cinsi demektir. Nihayet şarap, tabiata neşe verdiğinden onun cinsidir.
  • جنس ما چون نیست جنس شاه ما ** مای ما شد بهر مای او فنا
  • Cinsimiz, padişah cinsinden olmadığı için varlığımız onun varlığına büründü, yok oldu.
  • چون فنا شد مای ما او ماند فرد ** پیش پای اسب او گردم چو گرد
  • Varlığımız kalmayınca da tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı önünde toz gibiyim, toz gibi!
  • خاک شد جان و نشانیهای او ** هست بر خاکش نشان پای او 1175
  • Can da, canın nişaneleri de toprak oldu. Toprakta onun ayak izi var.”
  • خاک پایش شو برای این نشان ** تا شوی تاج سر گردن کشان‏
  • Bu izi bulmak için ayağı altında toprak ol ki başı dik kişilerin tacı olasın.
  • تا که نفریبد شما را شکل من ** نقل من نوشید پیش از نقل من‏
  • Sizi şeklimin aldatmaması için sözümü dinlemeden şarabımı için, mezemi yiyin.
  • ای بسا کس را که صورت راه زد ** قصد صورت کرد و بر الله زد
  • Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar.