English    Türkçe    فارسی   

3
3876-3925

  • الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
  • Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
  • شحنه‌ی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
  • Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
  • غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
  • Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
  • از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
  • Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
  • ای که عقلت بر عطارد دق کند ** عقل و عاقل را قضا احمق کند 3880
  • Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da!
  • نحس خرگوشی که باشد شیرجو ** زیرکی و عقل و چالاکیت کو
  • Sen, aslanı arayan talihsiz tavşansın. Nerede aklın, nerede bilgin, nerede çevikliğin, çabuk anlayışın?
  • هست صد چندین فسونهای قضا ** گفت اذا جاء القضا ضاق الفضا
  • Kaza ve kaderin böyle yüzlerce afsunları vardır. Kaza geldi mi âlem daralır derler.
  • صد ره و مخلص بود از چپ و راست ** از قضا بسته شود کو اژدهاست
  • Sağda, solda yüzlerce yol, yüzlerce kaçıp kurtulunacak yer vardır da kaza ve kader, gelince hepsi bağlanır, kapanır; kaza ve kader bir ejderhadır” diyordu.
  • جواب گفتن عاشق عاذلان را وتهدید کنندگان را
  • Âşığın, kendisini kınayan ve tehdit edenlere cevap vermesi
  • گفت من مستسقیم آبم کشد ** گرچه می‌دانم که هم آبم کشد
  • Âşık dedi ki. “Ben, susuzluk hastalığına tutulmuş birisiyim. Biliyorum da… Su beni öldürür.”
  • هیچ مستقسقی بنگریزد ز آب ** گر دو صد بارش کند مات و خراب 3885
  • Fakat bu hastalığa tutulan, sudan kaçamaz ki… İsterse su onu yüzlerce defa öldürsün, harap etsin!
  • گر بیاماسد مرا دست و شکم ** عشق آب از من نخواهد گشت کم
  • Elim, karnım şişse bile suya olan aşkım azalmıyor.
  • گویم آنگه که بپرسند از بطون ** کاشکی بحرم روان بودی درون
  • Karnımı görüp bu ne diye sordukları zaman keşke bütün deniz, karnıma aksaydı diyorum.
  • خیک اشکم گو بدر از موج آب ** گر بمیرم هست مرگم مستطاب
  • Bir tuluma benzeyen karnım, isterse su dalgalarından yırtılsın… Ölsem bile ne mutlu bir ölüm!
  • من بهر جایی که بینم آب جو ** رشکم آید بودمی من جای او
  • Ben, nerede bir ırmak görsem ah, o ırmak ben olsam diye haset etmekteyim.
  • دست چون دف و شکم همچون دهل ** طبل عشق آب می‌کوبم چو گل 3890
  • Elim defe benzese; karnım davul gibi şişse yine gül gibi neşeyle onun sevda davulunu döver dururum.
  • گر بریزد خونم آن روح الامین ** جرعه جرعه خون خورم همچون زمین
  • O, Ruhulemin, kanımı dökse yer gibi yudum, yudum kan içerim.
  • چون زمین وچون جنین خون‌خواره‌ام ** تا که عاشق گشته‌ام این کاره‌ام
  • Ben yer gibi, karnındaki çocuk gibi kanlar içiyorum… Âşık oldum olalı işim gücüm bu!
  • شب همی‌جوشم در آتش همچو دیگ ** روز تا شب خون خورم مانند ریگ
  • Geceleri tencere gibi ateş üstünde kaynamakta… Gündüzleri kum gibi akşamlara kadar kan içmekteyim.
  • من پشیمانم که مکر انگیختم ** از مراد خشم او بگریختم
  • Hileye saptım, o bana kızmıştı, yapmak istediğim şeye mâni oldum, hışmından kaçtım diye nadimim.
  • گو بران بر جان مستم خشم خویش ** عید قربان اوست و عاشق گاومیش 3895
  • Söyleyin… Kızgınlıkla bana ne yapmak istiyorsa yapsın. O kurban bayramıdır, âşık da kurbanlık!
  • گاو اگر خسپد وگر چیزی خورد ** بهر عید و ذبح او می‌پرورد
  • Öküz uyur, istirahat eder, bir şey yerse kurban bayramı için besleniyor demektir.
  • گاو موسی دان مرا جان داده‌ای ** جزو جزوم حشر هر آزاده‌ای
  • Beni Musa’nın kurban edilerek ölüyü dirilten öküzü bil. Cüz’lerimin cüz’ü bile hür kişinin hasredilmesine sebeptir.
  • گاو موسی بود قربان گشته‌ای ** کمترین جزوش حیات کشته‌ای
  • Musa’nın öküzü de kurban olmuştu. En küçük cüz’ ü bile bir öldürülmüşe hayat verdi.
  • برجهید آن کشته ز آسیبش ز جا ** در خطاب اضربوه بعضها
  • Öküzün bazı yerleriyle ölüye vurun hitabı geldi; vurdular. O öldürülmüş adam dirildi, fırlayıp kalktı.
  • یا کرامی اذبحوا هذا البقر ** ان اردتم حشر ارواح النظر 3900
  • Eğer şu ruhların haşredilmesini istiyorsanız ey ulu kişilerim, bu sözü kesin!
  • از جمادی مردم و نامی شدم ** وز نما مردم به حیوان برزدم
  • Ben cemaattandım… Öldüm, yetişip gelişen bir varlık, nebat oldum. Nebatken öldüm, hayvan suretinde zuhur ettim.
  • مردم از حیوانی و آدم شدم ** پس چه ترسم کی ز مردن کم شدم
  • Hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum. Artık ölüp de yok olmaktan ne korkayım?
  • حمله‌ی دیگر بمیرم از بشر ** تا بر آرم از ملایک پر و سر
  • Bir hamle daha edeyim, insanken öleyim de melekler âlemine geçip kol kanat açayım.
  • وز ملک هم بایدم جستن ز جو ** کل شیء هالک الا وجهه
  • Melek olduktan sonra da ırmağı atlamak, melek sıfatını da terk etmek gerek, “Her, şey fanidir, helâk olur… ancak onun hakikati bakidir.”
  • بار دیگر از ملک قربان شوم ** آنچ اندر وهم ناید آن شوم 3905
  • Bir kere daha melekken kurban olur da o vehme gelmeyen yok mu? İşte o olurum.
  • پس عدم گردم عدم چون ارغنون ** گویدم که انا الیه راجعون
  • Yok olurum, suretlerin hepsini terk ederim de erganun gibi “ Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşanlarız” derim…
  • مرگ دان آنک اتفاق امتست ** کاب حیوانی نهان در ظلمتست
  • Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu? Ölümdür o.
  • همچو نیلوفر برو زین طرف جو ** همچو مستسقی حریص و مرگ‌جو
  • Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… Susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara!
  • مرگ او آبست و او جویای آب ** می‌خورد والله اعلم بالصواب
  • Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • ای فسرده عاشق ننگین نمد ** کو ز بیم جان ز جانان می‌رمد 3910
  • Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun.
  • سوی تیغ عشقش ای ننگ زنان ** صد هزاران جان نگر دستک‌زنان
  • Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak!
  • جوی دیدی کوزه اندر جوی ریز ** آب را از جوی کی باشد گریز
  • Irmağı gördün ya… Testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi?
  • آب کوزه چون در آب جو شود ** محو گردد در وی و جو او شود
  • Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
  • وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
  • Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
  • خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم 3915
  • Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!”
  • رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
  • Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
  • همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
  • Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
  • جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
  • Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
  • این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
  • Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
  • همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
  • İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
  • لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
  • Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
  • او به عکس شمعهای آتشیست ** می‌نماید آتش و جمله خوشیست
  • O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
  • صفت آن مسجد کی عاشق‌کش بود و آن عاشق مرگ‌جوی لا ابالی کی درو مهمان شد
  • Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
  • یک حکایت گوش کن ای نیک‌پی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
  • Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
  • هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
  • Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
  • بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت
  • Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
  • خویشتن را نیک ازین آگاه کن ** صبح آمد خواب را کوتاه کن 3925
  • Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi!