English    Türkçe    فارسی   

4
2830-2879

  • چون زمین دانیش دانا وقت خسف ** در حق قارون که قهرش کرد و نسف 2830
  • Yer, nasıl Karun’u kahredip sömürdü; onu nasıl bildiyse Nil’i de öyle bilgi sahibi bil.
  • چون قمر که امر بشنید و شتافت ** پس دو نیمه گشت بر چرخ و شکافت
  • Ay da öyle... emri duyunca derhal gökyüzünde yarıldı, ikiye bölündü ya.
  • چون درخت و سنگ کاندر هر مقام ** مصطفی را کرده ظاهرالسلام
  • Nerede bir ağaç ve taş varsa Mustafa’yı görünce apaçık selâm verdi ya! İşte cansızların hepsini de böyle bil, böyle tanı!
  • جواب دهری کی منکر الوهیت است و عالم را قدیم می‌گوید
  • Tanrı varlığını inkâr eden ve âleme evvel, yok diyen Dehri’ye cevap
  • دی یکی می‌گفت عالم حادثست ** فانیست این چرخ و حقش وارثست
  • Dün birisi, âlem, sonradan yaratıldı... bu gökyüzü fânidir, vârisi Hak’dır diyordu.
  • فلسفیی گفت چون دانی حدوث ** حادثی ابر چون داند غیوث
  • Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratıldığını nasıl biliyorsun? Yağmur,bulutun sonradan yaratıldığını nasıl bilir?
  • ذره‌ای خود نیستی از انقلاب ** تو چه می‌دانی حدوث آفتاب 2835
  • Bu değişip duran âlemden sen, bir zerre bile değilsin... öyle olduğu halde güneşin sonradan yaratıldığını ne bilirsin ki?
  • کرمکی کاندر حدث باشد دفین ** کی بداند آخر و بدو زمین
  • Pislik içinde gömülü olan bir kurtcağız, yeryüzünün evvelini, sonunu nereden bilecek?
  • این به تقلید از پدر بشنیده‌ای ** از حماقت اندرین پیچیده‌ای
  • Sen bu sözü babandan duydun... taklitle aptallığından ona sarıldın?
  • چیست برهان بر حدوث این بگو ** ورنه خامش کن فزون گویی مجو
  • Sonradan yaratıldığına delil nedir? söyle; yoksa sus, fazla söylenmeye kalkma!
  • گفت دیدم اندرین بحث عمیق ** بحث می‌کردند روزی دو فریق
  • Adam dedi ki: Bu derin denizde bir gün iki bölük halkın bahse giriştiklerini gördüm.
  • در جدال و در خصام و در ستوه ** گشت هنگامه بر آن دو کس گروه 2840
  • Onlar çekişir bahsederken halk onların başına üşüştü.
  • من به سوی جمع هنگامه شدم ** اطلاع از حال ایشان بستدم
  • Ben de kalabalığın arasına karıştım, onların sözlerini, hallerini anlamak için durdum, bekledim.
  • آن یکی می‌گفت گردون فانیست ** بی‌گمانی این بنا را بانیست
  • Bir bölüğü âlem fânidir... şüphe yok ki bu yapının bir yapıcısı var diyordu.
  • وان دگر گفت این قدیم و بی کیست ** نیستش بانی و یا بانی ویست
  • Öbür bölüğün bu âlem kadimdir, evveli yoktur, yaratıcısı yapıcısı da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.
  • گفت منکر گشته‌ای خلاق را ** روز و شب آرنده و رزاق را
  • Tanrıya inanan, yaratıcıyı inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rızk veren Tanrıya münkir oldun, dedi.
  • گفت بی برهان نخواهم من شنید ** آنچ گولی آن به تقلیدی گزید 2845
  • Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapılır!
  • هین بیاور حجت و برهان که من ** نشنوم بی حجت این را در زمن
  • Hadi delilini göster... yoksa bu âlemde delilsiz söz dinlemem ben!
  • گفت حجت در درون جانمست ** در درون جان نهان برهانمست
  • Mümin dedi ki: Delil, canımdadır... canımın içinde gizli delilim var!
  • تو نمی‌بینی هلال از ضعف چشم ** من همی بینم مکن بر من تو خشم
  • Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
  • گفت و گو بسیار گشت و خلق گیج ** در سر و پایان این چرخ پسیج
  • Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
  • گفت یارا در درونم حجتیست ** بر حدوث آسمانم آیتیست 2850
  • Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet!
  • من یقین دارم نشانش آن بود ** مر یقین‌دان را که در آتش رود
  • İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
  • در زبان می‌ناید آن حجت بدان ** هم‌چو حال سر عشق عاشقان
  • Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
  • نیست پیدا سر گفت و گوی من ** جز که زردی و نزاری روی من
  • Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
  • اشک و خون بر رخ روانه می‌دود ** حجت حسن و جمالش می‌شود
  • Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
  • گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی 2855
  • Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi.
  • گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
  • Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
  • هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
  • Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
  • عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
  • Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
  • آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
  • Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
  • تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم 2860
  • Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım!
  • تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
  • Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
  • هم‌چنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند
  • Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
  • از خدا گوینده مرد مدعی ** رست و سوزید اندر آتش آن دعی
  • Tanrı var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzade yandı, mahvoldu.
  • از مذن بشنو این اعلام را ** کوری افزون‌روان خام را
  • Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüğünü bir kat daha arttırır!
  • که نسوزیدست این نام از اجل ** کش مسمی صدر بودست و اجل 2865
  • Ecelle,ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır... çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu!
  • صد هزاران زین رهان اندر قران ** بر دریده پرده‌های منکران
  • Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır.
  • چون گرو بستند غالب شد صواب ** در دوام و معجزات و در جواب
  • Müminle filozof bu işe karar verdiler... mucizelerin devam ettiği zuhur etti; doğru olan galip oldu... bu cevaptan
  • فهم کردم کانک دم زد از سبق ** وز حدوث چرخ پیروزست و حق
  • Anladım ki âlemin evveli vardır, bu gök kubbe sonradan yaratılmıştır diyen haklıdır.
  • حجت منکر هماره زردرو ** یک نشان بر صدق آن انکار کو
  • Münkirin getirdiği delilin yüzü daima sarıdır... o inkârın doğruluğuna nerede bir nişane?
  • یک مناره در ثنای منکران ** کو درین عالم که تا باشد نشان 2870
  • Münkirlerin övüldüğü bir minare nerede? Alemde böyle bir minare göster bana da onların doğruluğuna nişane olsun.
  • منبری کو که بر آنجا مخبری ** یاد آرد روزگار منکری
  • Hani nerede bir mimber ki oraya birisi çıksın da bir münkirin zamanını ansın.
  • روی دینار و درم از نامشان ** تا قیامت می‌دهد زین حق نشان
  • Paraların üstüne basılan peygamber adları, kıyamete kadar onların doğruluğuna alâmettir.
  • سکه‌ی شاهان همی گردد دگر ** سکه‌ی احمد ببین تا مستقر
  • Padişahların paraları değişir durur.. fakat Ahmed’in parası, kıyamete dek sürer gider!
  • بر رخ نقره و یا روی زری ** وا نما بر سکه نام منکری
  • Altın olsun, gümüş olsun... bir paranın üstünde bir münkirin adını gösterene!
  • خود مگیر این معجز چون آفتاب ** صد زبان بین نام او ام‌الکتاب 2875
  • Hadi bunu mucize sayma! Peki bir de güneş gibi apaydın olan ve adına Ümmül Kitap denen yüz dilli Kuran’a bak!
  • زهره نی کس را که یک حرفی از آن ** یا بدزدد یا فزاید در بیان
  • Kimsenin ondan bir harfi çalmaya, yahut sözüne bir söz katmaya ne haddi var, ne kudreti!
  • یار غالب شو که تا غالب شوی ** یار مغلوبان مشو هین ای غوی
  • Üstünün dostu ol ki üstün olasın... kendine gel be hey azgın, mağluplara dost olma!
  • حجت منکر همین آمد که من ** غیر این ظاهر نمی‌بینم وطن
  • Münkirin delili, ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum!
  • هیچ نندیشد که هر جا ظاهریست ** آن ز حکمتهای پنهان مخبریست
  • Hiç düşünmez ki nerede bir görünen şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir.