English    Türkçe    فارسی   

4
3318-3367

  • گر بفضلش پی ببردی هر فضول ** کی فرستادی خدا چندین رسول
  • Her fuzuli kişi, Tanrının fazlına, ihsanına erişebilseydi Tanrı, bunca peygamber yollar mıydı?
  • عقل جزوی هم‌چو برقست و درخش ** در درخشی کی توان شد سوی وخش
  • Cüz-i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir... şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç?
  • نیست نور برق بهر رهبری ** بلک امریست ابر را که می‌گری 3320
  • Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz... o ağla diye buluta bir emirdir!
  • برق عقل ما برای گریه است ** تا بگرید نیستی در شوق هست
  • Bizim akıl şimşeğimiz de ağlamak içindir... yokluğun, varlık iştiyaki ile ağlamasına yarar.
  • عقل کودک گفت بر کتاب تن ** لیک نتواند به خود آموختن
  • Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez.
  • عقل رنجور آردش سوی طبیب ** لیک نبود در دوا عقلش مصیب
  • Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
  • نک شیاطین سوی گردون می‌شدند ** گوش بر اسرار بالا می‌زدند
  • İşte bak... şeytanlar gökyüzüne çıkmak ister, kulaklarını yukarı âlemdeki surlara dikerler.
  • می‌ربودند اندکی زان رازها ** تا شهب می‌راندشان زود از سما 3325
  • O sırlardan az bir miktarını çalarken hemen gökten şahaplar gelir, onları sürer.
  • که روید آنجا رسولی آمدست ** هر چه می‌خواهید زو آید به دست
  • Gidin de onlara; gidin... yeryüzüne peygamber gelmiştir; ne istiyorsanız ondan isteyin, ondan elde edin.
  • گر همی‌جویید در بی‌بها ** ادخلوا الابیات من ابوابها
  • Değer biçilmez inciler istiyorsanız “Evlere kapılarından girin!”
  • می‌زن آن حلقه‌ی در و بر باب بیست ** از سوی بام فلکتان راه نیست
  • Kapı halkasını dövün, kapıda durun... gökyüzü damından sizlere yol yok!
  • نیست حاجتتان بدین راه دراز ** خاکیی را داده‌ایم اسرار راز
  • İhtiyacınızı bu uzun yoldan gideremezsiniz... biz, sırların sırlarını topraktan yaratılan kulumuza verdik.
  • پیش او آیید اگر خاین نیید ** نیشکر گردید ازو گرچه نیید 3330
  • Hain değilseniz onun huzuruna gelin... boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun!
  • سبزه رویاند ز خاکت آن دلیل ** نیست کم از سم اسپ جبرئیل
  • O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir... bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil!
  • سبزه گردی تازه گردی در نوی ** گر توخاک اسپ جبریلی شوی
  • Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!
  • سبزه‌ی جان‌بخش که آن را سامری ** کرد در گوساله تا شد گوهری
  • Samiri, buzağı hamuruna canlar bağışlayan yeşilliği koydu da o yeşillik, altından yapılan o buzağıda bir inci haline geldi, buzağı adeta canlandı!
  • جان گرفت و بانگ زد زان سبزه او ** آنچنان بانگی که شد فتنه‌ی عدو
  • Canlandı da içindeki o yeşillik öyle bir ses verdi ki düşmanlara bir sınama oldu!
  • گر امین آیید سوی اهل راز ** وا رهید از سر کله مانند باز 3335
  • Sır ehline emin olarak gelirseniz doğan gibi başınıza geçirilen külâhtan kurtulursunuz.
  • سر کلاه چشم‌بند گوش‌بند ** که ازو بازست مسکین و نژند
  • Doğanı miskin ve çaresiz bir hâle getiren ve gözünü, kulağını örten üsküf,
  • زان کله مر چشم بازان را سدست ** که همه میلش سوی جنس خودست
  • Doğanın bütün meyli, kendi cinsine olduğundan gözünü bağlamak, kendi cinsini göstermemek içindir.
  • چون برید از جنس با شه گشت یار ** بر گشاید چشم او را بازدار
  • Fakat doğan, kendi cinsinden vazgeçti de padişaha dost oldu mu doğancı, onun gözünü açar, başından üsküfünü çıkarır.
  • راند دیوان را حق از مرصاد خویش ** عقل جزوی را ز استبداد خویش
  • Tanrı da şeytanları, gözetleme yerinden...aklı cüz-iyi kendi müstakil reyinden,
  • که سری کم کن نه‌ای تو مستبد ** بلک شاگرد دلی و مستعد 3340
  • Pek başbuğluk davasında bulunma... sen, reyinde müstakil değilsin, ancak gönlün şakirdisin ve istidadın var diye sürer!
  • رو بر دل رو که تو جزو دلی ** هین که بنده‌ی پادشاه عادلی
  • Der ki: Yürü gönüle git... çünkü sen gönlün cüzüsün; kendine gel, sen âdil padişahın kulusun!
  • بندگی او به از سلطانیست ** که انا خیر دم شیطانیست
  • Ona kulluk etmek, sultanlıktan iyidir... çünkü “Ben ondan hayırlıyım” sözü, şeytan sözüdür.
  • فرق بین و برگزین تو ای حبیس ** بندگی آدم از کبر بلیس
  • Be aşağılık, Âdem’in kulluğu ile İblis’in kibrine bak da aradaki farkı gör.
  • گفت آنک هست خورشید ره او ** حرف طوبی هر که ذلت نفسه
  • Âdem’in kulluğunu seç. Yol güneşi olan peygamber bile “Nefsini aşağılayan kişiye ne mutlu” dedi.
  • سایه‌ی طوبی ببین وخوش بخسپ ** سر بنه در سایه بی‌سرکش بخسپ 3345
  • Tuba gölgesini gör de güzelce uyu... o gölgeye baş koy da serkeşlik etmeden uykuya dal!
  • ظل ذلت نفسه خوش مضجعیست ** مستعد آن صفا و مهجعیست
  • Nefsi aşağılama gölgesi, güzel bir yatılacak yerdir... o arılığa istidadı olana hoş bir uyku verir.
  • گر ازین سایه روی سوی منی ** زود طاغی گردی و ره گم کنی
  • Bu gölgeyi bırakır da benlik tarafına gidersen çabucak asi olur, azar, yolunu kaybeder gidersin!
  • بیان آنک یا ایها الذین آمنوا لا تقدموا بین یدی الله و رسوله چون نبی نیستی ز امت باش چونک سلطان نه‌ای رعیت باش پس رو خاموش باش از خود زحمتی و رایی متراش
  • “Ey inanlar,Tanrı ve rasulü hükmetmeden önce bir işe hükmetmeyin,kesip atmayın”âyeti.Peygamber değilsen ümmet ol..Padişah değilsen tebaa ol!
  • پس برو خاموش باش از انقیاد ** زیر ظل امر شیخ و اوستاد
  • Şu halde yürü şeyhin, emrinin gölgesi altına git; sus emre uy!
  • ورنه گر چه مستعد و قابلی ** مسخ گردی تو ز لاف کاملی
  • Böyle yapmadın mı istidat ve kabiliyet sahibi bile olsan kâmilik davasına kalkıştığından değişir, çarpılır, istidat ve kabiliyetini kaybedersin!
  • هم ز استعداد وا مانی اگر ** سر کشی ز استاد راز و با خبر 3350
  • Sır bilen ve haberdar olan üstada serkeşlik edersen istidattan da olursun!
  • صبر کن در موزه دوزی تو هنوز ** ور بوی بی‌صبر گردی پاره‌دوز
  • Şimdilik ayakkabı dikiciliğine razı ol, sabret... yoksa sabretmezsen yamacı, eskici olur kalırsın!
  • کهنه‌دوزان گر بدیشان صبر و حلم ** جمله نودوزان شدندی هم به علم
  • Eskicilerde sabır ve hilm olsaydı hepsi de öğrenir, yeni ayakkabı diker, ayakkabıcı olurlardı.
  • بس بکوشی و بخر از کلال ** هم تو گویی خویش کالعقل عقال
  • Çok çalışır, çok didinirsen nihayet usanır da sen kendin, akıl bir bağmış meğerse dersin!
  • هم‌چو آن مرد مفلسف روز مرگ ** عقل را می‌دید بس بی‌بال و برگ
  • Felsefeye kapılan adam gibi hani... o da ölüm gününde aklı, kolsuz kanatsız gördü de,
  • بی‌غرض می‌کرد آن دم اعتراف ** کز ذکاوت راندیم اسپ از گزاف 3355
  • Kararsızca itiraf etti o zaman... dedi ki: Zeka ile atımızı saçma ve asılsız yerlere sürdük!
  • از غروری سر کشیدیم از رجال ** آشنا کردیم در بحر خیال
  • Gururlandık aldandık da erlerden baş çektik... hayal denizinde yüzdük durduk.
  • آشنا هیچست اندر بحر روح ** نیست اینجا چاره جز کشتی نوح
  • Halbuki ruh dininizde yüzgeçlik hiçmiş... burada Nuh’un gemisine girmekten başka bir çare yokmuş.
  • این چنین فرمود این شاه رسل ** که منم کشتی درین دریای کل
  • O peygamberler padişahı da böyle buyurdu: Bu kül denizinde, bu okyanusta gemi benim!
  • یا کسی کو در بصیرتهای من ** شد خلیفه‌ی راستی بر جای من
  • Yahut da benim can gözüme varis olan, doğrulukta benim yerime geçen halifemdir.
  • کشتی نوحیم در دریا که تا ** رو نگردانی ز کشتی ای فتی 3360
  • Yiğit, gemiden yüz döndürmemem gerek... işte biz, denizdeki Nuh gemisiyiz!
  • هم‌چو کنعان سوی هر کوهی مرو ** از نبی لا عاصم الیوم شنو
  • Kenan gibi her dağa gitme... Kuran’dan “Bu gün kurtuluş yoktur “ayetini duy!
  • می‌نماید پست این کشتی ز بند ** می‌نماید کوه فکرت بس بلند
  • Gözün bağlı da bu gemi, onun için sana aşağı, düşünce dağın da pek yüksek görünmede!
  • پست منگر هان و هان این پست را ** بنگر آن فضل حق پیوست را
  • Aman ha aman bu alçacık gemiye hor bakma... Tanrının buna gelip duran ihsanına bak.
  • در علو کوه فکرت کم نگر ** که یکی موجش کند زیر و زبر
  • Düşünce dağının yüceliğine de pek bakma... çünkü onu bir dalga altüst ediverir!
  • گر تو کنعانی نداری باورم ** گر دو صد چندین نصیحت پرورم 3365
  • Eğer Kenan’san, sana bunun gibi iki yüz nasihat versem yine bana inanmazsın!
  • گوش کنعان کی پذیرد این کلام ** که برو مهر خدایست و ختام
  • Bu sözü Kenan’ın kulağı nereden kabul edecek? Onu Tanrı mühürlemiş gitmiş.
  • کی گذارد موعظه بر مهر حق ** کی بگرداند حدث حکم سبق
  • Tanrının mühürlediği kulağa öğüt mü girer? Sonradan olan şey, ezeli hükmü nasıl değiştirir?