English    Türkçe    فارسی   

4
3384-3433

  • مسخره‌ی ابلیس گردد در زمن ** از ضعیفی رای آن توبه‌شکن
  • O tövbe bozan reyindeki, azmindeki gevşekliğinin yüzünden zamanede İblise maskara olur.
  • در سر آید هر زمان چون اسپ لنگ ** که بود بارش گران و راه سنگ 3385
  • Her an yükü ağır olan ve taşlık yolda gitmeye savaşan topal beygir gibi tepesi üstüne düşer.
  • می‌خورد از غیب بر سر زخم او ** از شکست توبه آن ادبارخو
  • O ters huylu, tövbesini bozduğu için kafasına gaybtan tokatlar yer durur.
  • باز توبه می‌کند با رای سست ** دیو یک تف کرد و توبه‌ش را سکست
  • Sonra tekrar gevşek azmiyle tövbe eder... fakat Şeytan “Ne yaptın?” der demez tövbesini bozar.
  • ضعف اندر ضعف و کبرش آنچنان ** که به خواری بنگرد در واصلان
  • Pek zayıftır... fakat kendisini öyle ulu görür, öyle kibirlenir ki Tanrıya ulaşanlara bile hor bakar!
  • ای شتر که تو مثال مومنی ** کم فتی در رو و کم بینی زنی
  • Ey deve, sense mümine benzersin; yüz üstü az düşer, burnunu az vurursun!
  • تو چه داری که چنین بی‌آفتی ** بی‌عثاری و کم اندر رو فتی 3390
  • Sende ne var ki afete uğramıyorsun... sürçmüyor, yüz üstü az düşüyorsun?
  • گفت گر چه هر سعادت از خداست ** در میان ما و تو بس فرقهاست
  • Deve dedi ki: “Her kutluluk Tanrıdandır ama benimle senin aranda çok fark var!
  • سر بلندم من دو چشم من بلند ** بینش عالی امانست از گزند
  • Benim başım yüce, iki gözüm yücelerini görüyor... yüce görüş sahibini zarardan korur.
  • از سر که من ببینم پای کوه ** هر گو و هموار را من توه توه
  • Ben dağın başındayken dağın eteğini görürüm... her çukuru, her düzü kat, kat görürüm.
  • هم‌چنانک دید آن صدر اجل ** پیش کار خویش تا روز اجل
  • Nitekim o ulu er de eceline kadar başına ne gelecekse gördü.
  • آنچ خواهد بود بعد بیست سال ** داند اندر حال آن نیکو خصال 3395
  • Yirmi yıl sonra neler olacak o iyi huylu bütün bunları bilir.
  • حال خود تنها ندید آن متقی ** بلک حال مغربی و مشرقی
  • Hattâ o takva sahibi yalnız kendi halini görmez... batıdakilerin halini de görür, doğudakilerin halini de!
  • نور در چشم و دلش سازد سکن ** بهر چه سازد پی حب الوطن
  • Nur, onun gözünde, gönlünde yurt tutar... neden mi dedin? Vatan sevgisi yüzünden!
  • هم‌چو یوسف کو بدید اول به خواب ** که سجودش کرد ماه و آفتاب
  • Hani Yusuf gibi... o da ayın, güneşin kendisine secde ettiğini önce rüyasında gördü.
  • از پس ده سال بلک بیشتر ** آنچ یوسف دید بد بر کرد سر
  • On yıl önce hattâ daha önce gördükleri Yusuf’un başına geldi.
  • نیست آن ینظر به نور الله گزاف ** نور ربانی بود گردون شکاف 3400
  • “Mümin Tanrı nuru ile görür” sözü saçma değil... Tanrı nuru, gökleri bile delip geçer.
  • نیست اندر چشم تو آن نور رو ** هستی اندر حس حیوانی گرو
  • Senin gözünde o nur yok... yürü, sen hayvani duygulara kapılıp kalmışsın!
  • تو ز ضعف چشم بینی پیش پا ** تو ضعیف و هم ضعیفت پیشوا
  • Sen, gözünün zayıflığından ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf!
  • پیشوا چشمست دست و پای را ** کو ببیند جای را ناجای را
  • Elle ayağa kılavuzluk eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak yeri de o!
  • دیگر آنک چشم من روشن‌ترست ** دیگر آنک خلقت من اطهرست
  • Sonra bir de benim gözüm pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım tertemizdir benim.
  • زانک هستم من ز اولاد حلال ** نه ز اولاد زنا و اهل ضلال 3405
  • Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan değilim ben.
  • تو ز اولاد زنایی بی‌گمان ** تیر کژ پرد چو بد باشد کمان
  • Sense şüphe yok ki zinadan olmasın... yay kötü oldu mu ok eğri gider!”
  • تصدیق کردن استر جوابهای شتر را و اقرار کردن بفضل او بر خود و ازو استعانت خواستن و بدو پناه گرفتن به صدق و نواختن شتر او را و ره نمودن و یاری دادن پدرانه و شاهانه
  • Katırın,devenin cevaplarını tasdik edip onun üstünlüğünü ikrar etmesi,ondan yardım dileyip doğru bir yürekle ona sığınması,devenin katıra iltifatı,yol göstermesi ve babacasına,padişahcasına ona yardım etmesi
  • گفت استر راست گفتی ای شتر ** این بگفت و چشم کرد از اشک پر
  • Katır doğru dedin ey deve dedi... bu sözü söyler söylemez de gözleri yaşlarla doldu.
  • ساعتی بگریست و در پایش فتاد ** گفت ای بگزیده‌ی رب العباد
  • Bir müddet ağladı, devenin ayağına kapandı; dedi ki: Ey kulların Tanrısınca seçilmiş er,
  • چه زیان دارد گر از فرخندگی ** در پذیری تو مرا دربندگی
  • Lûtfetsen de beni kulluğa kabul etsen ne ziyana girersin?
  • گفت چون اقرار کردی پیش من ** رو که رستی تو ز آفات زمن 3410
  • Deve, mademki huzurumda ikrar ettin dedi... yürü, zamanenin âfetlerinden kurtuldun.
  • دادی انصاف و رهیدی از بلا ** تو عدو بودی شدی ز اهل ولا
  • İnsafa geldin, belâdan halâs oldun; düşmandın muhabbet ehline katıldın!
  • خوی بد در ذات تو اصلی نبود ** کز بد اصلی نیاید جز جحود
  • Kötü huy zaten senin aslında yoktu... aslı kötü olandan inattan, kötülükten başka bir şey gelmez.
  • آن بد عاریتی باشد که او ** آرد اقرار و شود او توبه‌جو
  • Fakat aslında kötülük olmayan ve iğreti olarak kötü huylara sahip olan, kötülüğünü ikrar eder, tövbe etmeyi diler.
  • هم‌چو آدم زلتش عاریه بود ** لاجرم اندر زمان توبه نمود
  • Âdem peygamber gibi. Onun işlediği o pek ehemmiyetsiz suç da iğretiydi de derhal tövbe etti.
  • چونک اصلی بود جرم آن بلیس ** ره نبودش جانب توبه‌ی نفیس 3415
  • Fakat İblisin suçu, asli olduğundan canım tövbeye yol yoktu ona.
  • رو که رستی از خود و از خوی بد ** واز زبانه‌ی نار و از دندان دد
  • Yürü, kendinden de kurtuldun, kötü huydan da, cehennem alevinden de halâs oldun, yırtıcı hayvanların dişlerinden de!
  • رو که اکنون دست در دولت زدی ** در فکندی خود به بخت سرمدی
  • Yürü, şimdicik devleti elde ettin, kendini ebedi bir kutluluğa attın.
  • ادخلی تو فی عبادی یافتی ** ادخلی فی جنتی در بافتی
  • “Kullarımın arasına katıl” devletine eriştin, “Cennetime gir” kumaşını dokudun!
  • در عبادش راه کردی خویش را ** رفتی اندر خلد از راه خفا
  • Kulları arasına girmeye yol buldun, gizli bir yolda ebedi cennete sokuldun.
  • اهدنا گفتی صراط مستقیم ** دست تو بگرفت و بردت تا نعیم 3420
  • “Bize doğru yolu göster” dedin; doğru yolda elini tuttu seni ta cennete kadar götürdü.
  • نار بودی نور گشتی ای عزیز ** غوره بودی گشتی انگور و مویز
  • Ey aziz kişi, ateştin, nur oldun... koruktun yaş ve kuru üzüm oldun.
  • اختری بودی شدی تو آفتاب ** شاد باشد الله اعلم بالصواب
  • Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya, yıldızdın güneş kesildin...neşelen artık!
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین بگیر ** شهد خویش اندر فکن در حوض شیر
  • Ey Hak ziyası Hüsamettin, balını tut, süt havuzuna at da,
  • تا رهد آن شیر از تغییر طعم ** یابد از بحر مزه تکثیر طعم
  • O süt, bozulmadan kurtulsun... lezzet denizinde lezzeti büsbütün fazlalaşsın.
  • متصل گردد بدان بحر الست ** چونک شد دریا ز هر تغییر رست 3425
  • Elest denizinde ulaşsın. Deniz oldu mu her türlü bozulmadan kurtuldu demektir.
  • منفذی یابد در آن بحر عسل ** آفتی را نبود اندر وی عمل
  • Süt, bal denizine akacak bir yol bulursa da artık hiçbir âfete uğramaz, ekşiyip kesilmez.
  • غره‌ای کن شیروار ای شیر حق ** تا رود آن غره بر هفتم طبق
  • Ey Tanrı aslanı, aslancasına bir kükre de o kükreyiş ta yedinci göğe çıksın!
  • چه خبر جان ملول سیر را ** کی شناسد موش غره‌ی شیر را
  • Fakat usanmış bıkmış canın ne haberi olur ki? Fare, aslan kükreyişini ne bilsin?
  • برنویس احولا خود با آب زر ** بهر هر دریادلی نیکوگهر
  • Gönlü deniz gibi engin ve yaradılışı iyi olanların istifadesi için ahvalini altın suyu ile yaz!
  • آب نیلست این حدیث جان‌فزا ** یا ربش در چشم قبطی خون نما 3430
  • Bu cana canlar katan söz, Nil suyudur... Yarabbi sen onu Kipti’nin gözüne kan göster!
  • لابه کردن قبطی سبطی را کی یک سبو بنیت خویش از نیل پر کن و بر لب من نه تا بخورم به حق دوستی و برادری کی سبو کی شما سبطیان بهر خود پر می‌کنید از نیل آب صاف است و سبوکی ما قبطیان پر می‌کنیم خون صاف است
  • Kıpti’nin, Beni İsrail kabîlelerinden birine mensup olan bir adama “Dostluk ve kardeşlik hatırı için kendi niyetine Nil’den bir testi doldur,dudağıma dayada içeyim.Çünkü siz İsrailoğulları,kaplarınızı kendiniz için doldurdunuz mu arı duru su oluyor,biz Kıpti’ler doldurduk mu kan kesiliyor”diye yalvarması
  • من شنیدم که در آمد قبطیی ** از عطش اندر وثاق سبطیی
  • Duydum ki bir kıpti, susuzluktan bunalıp İsrail oğullarının birisinin evine geldi;
  • گفت هستم یار و خویشاوند تو ** گشته‌ام امروز حاجتمند تو
  • Dedi ki: Seninle dostum, arkadaşım... bugün de bir hacetim var, senden istemeye geldim.
  • زانک موسی جادوی کرد و فسون ** تا که آب نیل ما را کرد خون
  • Çünkü Musa büyücülük, afsunculuk etti... nihayet Nilin suyu bize kan kesildi.