English    Türkçe    فارسی   

4
3491-3540

  • جسم خاکست و چو حق تابیش داد ** در جهان‌گیری چو مه شد اوستاد
  • Beden topraktır, fakat Tanrı ona bir ışık verdi mi âlemi kaplamada, dünyayı zapt etmede ay gibi üstat olur.
  • هین طلسمست این و نقش مرده است ** احمقان را چشمش از ره برده است
  • Kendine gel... bu hükümdarlar, bir tılsımdan, ölü bir resimden ibarettirler. Fakat bakar gibi görünürler de ahmakların yollarını keserler.
  • می‌نماید او که چشمی می‌زند ** ابلهان سازیده‌اند او را سند
  • Bakar, göz kırpar gibi görünürler de aptallar, onlara bir varlık verir, onları delil edinirler!
  • در خواستن قبطی دعای خیر و هدایت از سبطی و دعا کردن سبطی قبطی را به خیر و مستجاب شدن از اکرم الاکرمین وارحم الراحمین
  • Kıpti’nin,İsrailoğlundan hayır dua dilemesi,İsrailoğlunun da Kıpti’ye hayır duada bulunması,duasının kerem sahiplerinin kerem sahibi,merhametlilerin merhametlisi Tanrı tarafından kabul edilmesi
  • گفت قبطی تو دعایی کن که من ** از سیاهی دل ندارم آن دهن
  • Kıpti dedi ki: Sen bana bir duada bulun... çünkü benim gönlüm kapkara, bu yüzden de o ağız yok!
  • که بود که قفل این دل وا شود ** زشت را در بزم خوبان جا شود 3495
  • Dua et de belki bu gönlün kilidi açılır... çirkin, güzeller meclisinde yer alır.
  • مسخی از تو صاحب خوبی شود ** یا بلیسی باز کروبی شود
  • Çarpılmış kişi dua bereketiyle güzelleşir... yahut da bir şeytan, yeniden melek olur!
  • یا بفر دست مریم بوی مشک ** یابد و تری و میوه شاخ خشک
  • Yahut da kuru dal, Meryem’in elindeki kuvvetle misler kokar, yaş bir hale gelir, meyve verir!
  • سبطی آن دم در سجود افتاد و گفت ** کای خدای عالم جهر و نهفت
  • İsrailoğlu o anda secdeye kapandı da dedi ki: Ey Tanrı, ey aşikâr ve gizli işleri bilen!
  • جز تو پیش کی بر آرد بنده دست ** هم دعا و هم اجابت از توست
  • Kul, senden başka kimin huzurunda el kavuşturur? Dua da senden, duayı kabul etmede senden!
  • هم ز اول تو دهی میل دعا ** تو دهی آخر دعاها را جزا 3500
  • Önce duaya meyil veren de sensin... sonradan duayı kabul eden de sen!
  • اول و آخر توی ما در میان ** هیچ هیچی که نیاید در بیان
  • Evvel de sensin, âhır da sen... bizse arada söze bile gelmeyecek hiçin hiçi!   
  • این چنین می‌گفت تا افتاد طشت ** از سر بام و دلش بیهوش گشت
  • Böyle söylenip dururken nihayet leğeni damdan düştü... gönlü kendinden geçti.
  • باز آمد او به هوش اندر دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • Dua ederken tekrar kendisine geldi... "İnsan, ancak çalıştığını elde eder!"
  • در دعا بود او که ناگه نعره‌ای ** از دل قبطی بجست و غره‌ای
  • O dua ile meşgulken Kıpti'nin yüreği coştu. Ansızın bir nara attı, bir kükredi.
  • که هلا بشتاب و ایمان عرضه کن ** تا ببرم زود زنار کهن 3505
  • Dedi ki: "Durma, hemen bana iman ederken ne diyeceğini öğret de derhal eski zünnarımı keseyim!
  • آتشی در جان من انداختند ** مر بلیسی را به جان بنواختند
  • Canıma bir ateştir saldılar... bir şeytana , candan bir iltifattır ettiler.
  • دوستی تو و از تو ناشکفت ** حمدلله عاقبت دستم گرفت
  • Senin dostunum seni görmeden duramam... Allahya hamt olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu.
  • کیمیایی بود صحبتهای تو ** کم مباد از خانه‌ی دل پای تو
  • Sohbetlerin bir kimya idi herhalde... gönül evinden ayağın eksik olmasın!
  • تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
  • Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
  • سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود 3510
  • Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti.
  • من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
  • Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
  • طاس آوردش که اکنون آب‌گیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
  • İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
  • شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
  • Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
  • آنک جوی و چشمه‌ها را آب داد ** چشمه‌ای در اندرون من گشاد
  • Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
  • این جگر که بود گرم و آب‌خوار ** گشت پیش همت او آب خوار 3515
  • Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede!
  • کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعده‌ی کهیعص
  • Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
  • کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بی‌سبب بی‌واسطه‌ی یاری غیر
  • Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
  • کافیم بی‌نان ترا سیری دهم ** بی‌سپاه و لشکرت میری دهم
  • Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...
  • بی‌بهارت نرگس و نسرین دهم ** بی‌کتاب و اوستا تلقین دهم
  • Bahar olmadığı halde sana nergis ve ağustos gülü verir; kitapsız ustasız sana bilgiler belletirim...
  • کافیم بی داروت درمان کنم ** گور را و چاه را میدان کنم 3520
  • Kâfiyim, ilaçsız sıhhat verir; mezarı, kuyuyu meydan haline getiririm...
  • موسیی را دل دهم با یک عصا ** تا زند بر عالمی شمشیرها
  • Musa'ya bütün âlemin başına indirsin diye bir sopa verir; kuvvet kudret bağlarım...
  • دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه می‌زند بر آفتاب
  • Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
  • چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر
  • Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
  • خون نیامیزم در آب نیل من ** خود کنم خون عین آبش را به فن
  • Nil suyuna kan karıştırmam; kudretimle suyunu kan haline getiririm.
  • شادیت را غم کنم چون آب نیل ** که نیابی سوی شادیها سبیل 3525
  • Nil suyu gibi neşeni gam haline getiririm de bir daha neşeye yol bulamazsın.
  • باز چون تجدید ایمان بر تنی ** باز از فرعون بیزاری کنی
  • Sonra tekrar imanını yeniledim mi yine Firavundan bezersin.
  • موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
  • Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
  • چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
  • İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
  • من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
  • Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
  • من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند 3530
  • Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak!
  • سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
  • Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
  • هم‌چنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
  • Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
  • پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد
  • Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
  • پست و بالا پیش چشمش تیزرو ** از کلوخ و خشت او نکته شنو
  • Yukarı olsun, aşağı olsun onca her yer, hızlı hızlı yürümede... o, taştan topraktan nükteler duymada!
  • با عوام این جمله بسته و مرده‌ای ** زین عجب‌تر من ندیدم پرده‌ای 3535
  • Halbuki halka bunların hepsi kapalı... her şey ölü görünmede... ben, bundan daha ziyade şaşılacak bir perde görmedim.
  • گورها یکسان به پیش چشم ما ** روضه و حفره به چشم اولیا
  • Bütün mezarlar bizce bir. Fakat velilerin gözünde kimisi cennet bahçesi, kimisi cehennem çukuru!
  • عامه گفتندی که پیغامبر ترش ** از چه گشتست و شدست او ذوق‌کش
  • Halk, Peygamber ekşi suratlı; neden böyle niye zevki yok ki derlerdi.
  • خاص گفتندی که سوی چشمتان ** می‌نماید او ترش ای امتان
  • İleri gelenlerse derlerdi ki: Sizin gözünüze öyle görünüyor o.
  • یک زمان درچشم ما آیید تا ** خنده‌ها بینید اندر هل اتی
  • Bir zamancağız bizim gözümüzle bakın da "Heletâ" daki gülüşleri görün hele!
  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان 3540
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak!