English    Türkçe    فارسی   

5
1960-2009

  • هست مطلق کارساز نیستیست  ** کارگاه هست‌کن جز نیست چیست  1960
  • Mutlak varlık yoklukları meydana getirip durur. Yokluktan başka var yaratan is yurdu var mi?
  • بر نوشته هیچ بنویسد کسی  ** یا نهاله کارد اندر مغرسی 
  • Adam, yazılmış kağıda yazı yazar mı, yahut fidan dikilmiş fidanlığa tekrar fidan diker mi?
  • کاغذی جوید که آن بنوشته نیست  ** تخم کارد موضعی که کشته نیست 
  • Yazmak için yazılmamış bir kağıt arar. Tohum ekmek için ekilmemiş bir yeri aktarır.
  • تو برادر موضع ناکشته باش  ** کاغذ اسپید نابنوشته باش 
  • Sen de kardeş tohum ekilmemiş bir yol ol, yazılmamış beyaz bir kağıt kesil de,
  • تا مشرف گردی از نون والقلم  ** تا بکارد در تو تخم آن ذوالکرم 
  • “Nun vel kalem” yazısı ile şeref kazan, sana da o kerem sahibi tohum eksin.
  • خود ازین پالوه نالیسیده گیر  ** مطبخی که دیده‌ای نادیده گیر  1965
  • Bu paluzeden tatmamış ol. Gördüğün mutfağı görmezlikten gel.
  • زانک ازین پالوده مستیها بود  ** پوستین و چارق از یادت رود 
  • Çünkü bu paluze insana sarhoşluk verir de postla çarık hatırından çıkar.
  • چون در آید نزع و مرگ آهی کنی  ** ذکر دلق و چارق آنگاهی کنی 
  • Can verme ve ölüm zamanı gelince sonra ah eder, o zaman hırkanı çarığını anarşin.
  • تا نمانی غرق موج زشتیی  ** که نباشد از پناهی پشتیی 
  • Fakat çirkinlik dalgasına dalmadıkça, sana bir sığınacak bulunmadıkça,
  • یاد ناری از سفینه‌ی راستین  ** ننگری رد چارق و در پوستین 
  • O doğru düzen gemiyi aklına bile getirmez, çarık ve pöstekine göz bile atmazsın.
  • چونک درمانی به غرقاب فنا  ** پس ظلمنا ورد سازی بر ولا  1970
  • Fakat yokluk denizine daldın da aciz oldun mu sevgi davasına düşer,“Rabbimiz kendimize zulmettik” demeye kalkışırsın.
  • دیو گوید بنگرید این خام را  ** سر برید این مرغ بی‌هنگام را 
  • Şeytan der ki: Hele şu hama bakin. Şu vakitsiz öten horozun kesin başını.
  • دور این خصلت ز فرهنگ ایاز  ** که پدید آید نمازش بی‌نماز 
  • Bu huy Eyaz’ın zekasından uzaktır. Yalvarıp yakarmadan namaz kılmaz o.
  • او خروس آسمان بوده ز پیش  ** نعره‌های او همه در وقت خویش 
  • O, önceden de gökteki horozdur. Onun nazarları tam zamanındadır.
  • در معنی این کی ارنا الاشیاء کما هی و معنی این کی لو کشف الغطاء ما از ددت یقینا و قوله در هر که تو از دیده‌ی بد می‌نگری از چنبره‌ی وجود خود می‌نگری پایه‌ی کژ کژ افکند سایه 
  • "Her şeyi, nasılsa bize öyle göster" hadisiyle "Perde kalksa, bildiğimden, gördüğümden fazla bir şey görmez ve bilmezdim" sözünün ve "Kime kötü gözle bakarsan bil ki kendi varlık dairenden bakmada, sen fena olduğundan onu fena görmedesin" beytinin manası. Eğri merdiven basamağının gölgesi eğri olur.
  • ای خروسان از وی آموزید بانگ  ** بانگ بهر حق کند نه بهر دانگ 
  • Ey horozlar, ötmeyi para için değil, Tanrı için ötenden öğrenin.
  • صبح کاذب آید و نفریبدش  ** صبح کاذب عالم و نیک و بدش  1975
  • Yalancı sabah gelir, onu aldatamaz. Yalancı sabahı, ona iyilik ve kötülük alemidir.
  • اهل دنیا عقل ناقص داشتند  ** تا که صبح صادقش پنداشتند 
  • Dünya ehlinin aklı, noksan olduğundan yalancı sabahı, sahici sabah sanırlar.
  • صبح کاذب کاروانها را زدست  ** که به بوی روز بیرون آمدست 
  • Yalancı sabah, nice kervanın yolunu vurmuştur. Kervancılar, o Yalancı aydınlığı sabah sanıp yola çıkmışlardır.
  • صبح کاذب خلق را رهبر مباد  ** کو دهد بس کاروانها را به باد 
  • Yalancı sabah, halka kılavuz olmasın. Çünkü nice kervanları yele vermiştir.
  • ای شده تو صبح کاذب را رهین  ** صبح صادق را تو کاذب هم مبین 
  • Ey Yalancı sabaha kapılan, sahici sabahı da Yalancı görme.
  • گر نداری از نفاق و بد امان  ** از چه داری بر برادر ظن همان  1980
  • Nifaktan, kötülükten kurtulduysan neden kardeşin hakkında kötü zanna düşüyor, münafıklık diyorsun?
  • بدگمان باشد همیشه زشت‌کار  ** نامه‌ی خود خواند اندر حق یار 
  • Kötü zanda bulunanın işi, daima çirkindir.Dostun hakkında da kendi kitabını okur o.
  • آن خسان که در کژیها مانده‌اند  ** انبیا را ساحر و کژ خوانده‌اند 
  • Eğrilikte kalan aşağılık kişiler, peygamberlere de büyücü ve eğri adam dediler.
  • وآن امیران خسیس قلب‌ساز  ** این گمان بردند بر حجره‌ی ایاز 
  • O kötü düşünceli aşağılık beyler de Eyaz’ın odası hakkında böyle kötü düşünceye saptılar.
  • کو دفینه دارد و گنج اندر آن  ** ز آینه‌ی خود منگر اندر دیگران 
  • Orada definesi, hazinesi var dediler. Başkalarını kendi aynanda görme.
  • شاه می‌دانست خود پاکی او  ** بهر ایشان کرد او آن جست و جو  1985
  • Padişah onun temizliğini biliyordu. O araştırmayı onlar için yaptırıyordu.
  • کای امیر آن حجره را بگشای در  ** نیم شب که باشد او زان بی‌خبر 
  • O beye, odayı gece yarısı aç da haberi olmasın.
  • تا پدید آید سگالشهای او  ** بعد از آن بر ماست مالشهای او 
  • Bu suretle düşünceleri meydana çıksın. Ondan sonra ona yapılacak şeyi biz biliriz.
  • مر شما را دادم آن زر و گهر  ** من از آن زرها نخواهم جز خبر 
  • O altınları mücevherleri de size bağışladım. Yalnız neler çıktığını bana haber verin, o kadar dedi.
  • این همی‌گفت و دل او می‌طپید  ** از برای آن ایاز بی ندید 
  • Dedi ama eşi olmayan Eyaz için de içi titremekteydi.
  • که منم کین بر زبانم می‌رود  ** این جفاگر بشنود او چون شود  1990
  • Bunları ben mi söylüyorum? Bu sözleri duysa ne hale gelir? Diyordu.
  • باز می‌گوید به حق دین او  ** که ازین افزون بود تمکین او 
  • Sonra da diyordu ki: Dini hakki için onun temkini bundan da artıktır.
  • کی به قذف زشت من طیره شود  ** وز غرض وز سر من غافل بود 
  • Benim sitemime kızmaz, benim sözümden alınmaz, maksadımı sırrımı anlar.
  • مبتلی چون دید تاویلات رنج  ** برد بیند کی شود او مات رنج 
  • Bir belaya uğrayan, o dertten perişan olmaz, bir çok tevillerde bulunur.
  • صاحب تاویل ایاز صابرست  ** کو به بحر عاقبتها ناظرست 
  • Eyaz’da sabırlıdır, tevillerde bulunur. O işin sonuna bakar.
  • هم‌چو یوسف خواب این زندانیان  ** هست تعبیرش به پیش او عیان  1995
  • Yusuf gibi, bu zindandakilerin rüyalarını tabir eder, tabiri onca aşikardır.
  • خواب خود را چون نداند مرد خیر  ** کو بود واقف ز سر خواب غیر 
  • Rüyasını yoramayan başkasının Rüyasını nasıl yorabilir?
  • گر زنم صد تیغ او را ز امتحان  ** کم نگردد وصلت آن مهربان 
  • Ben onu sınasam, Sınama yüzünden ona yüzlerce kılıç vursam yine o merhametli sevgilinin sevgisi eksilmez.
  • داند او که آن تیغ بر خود می‌زنم  ** من ویم اندر حقیقت او منم 
  • Bilir ki o kılıcı kendime vuruyorum. Çünkü ben oyum hakikatte o da ben.
  • بیان اتحاد عاشق و معشوق از روی حقیقت اگر چه متضادند از روی آنک نیاز ضد بی‌نیازیست چنان که آینه بی‌صورتست و ساده است و بی‌صورتی ضد صورتست ولکن میان ایشان اتحادیست در حقیقت کی شرح آن درازست و العاقل یکفیه الاشاره 
  • Niyaz, nazın zahiren zıddıdır, fakat hakikatte aşıkla maşuk, görünüşte zıt olmakla beraber birdir. Nitekim aynanın sureti yoktur, suretsizlik de suretin zıddıdır. Fakat aynayla suret arasında hakikatte birlik vardır. Bunu anlatmak uzun sürer. Aklı olana bir işaret yeter.
  • جسم مجنون را ز رنج و دوریی  ** اندر آمد ناگهان رنجوریی 
  • Ayrılık derdinden Mecnun, ansızın hastalandı.
  • خون بجوش آمد ز شعله‌ی اشتیاق  ** تا پدید آمد بر آن مجنون خناق  2000
  • İştiyak aleviyle kanı kaynadı, nihayet boğaz illetine tutuldu.
  • پس طبیب آمد بدار و کردنش  ** گفت چاره نیست هیچ از رگ‌زنش 
  • Tedavi için hekim geldi. Gördü ki damarını yarmak ve kan almaktan başka çare yok.
  • رگ زدن باید برای دفع خون  ** رگ‌زنی آمد بدانجا ذو فنون 
  • Kanı defetmek için hacamat lazım dedi. Çağırdılar hünerli bir hacamatçı geldi.
  • بازوش بست و گرفت آن نیش او  ** بانک بر زد در زمان آن عشق‌خو 
  • Kolunu bağladı, sis olan yeri deşeceği sırada o huyu, aşktan ibaret olan aşık, bir nara attı.
  • مزد خود بستان و ترک فصد کن  ** گر بمیرم گو برو جسم کهن 
  • Dedi ki: Paranı al git, hacamat etme. Ölürsem öleyim, bu köhnemiş beden bırak ölsün!
  • گفت آخر از چه می‌ترسی ازین  ** چون نمی‌ترسی تو از شیر عرین  2005
  • Hacamatçı dedi ki: Bundan ne korkuyorsun sen kükremiş aslandan bile korkmazsın.
  • شیر و گرگ و خرس و هر گور و دده  ** گرد بر گرد تو شب گرد آمده 
  • Geceleyin aslan, kurt, ayı, yaban sığırı gibi hayvanlarla bütün yırtıcı hayvanat, saf,saf çevrene toplanırlar.
  • می نه آیدشان ز تو بوی بشر  ** ز انبهی عشق و وجد اندر جگر 
  • Onlar sende aşk ve vecitten başka hiçbir şey görmezler. Senden insan kokusu almazlar.
  • گرگ و خرس و شیر داند عشق چیست  ** کم ز سگ باشد که از عشق او عمیست 
  • Kurt, ayı ve aslan bile aşk nedir, biliyor. Artık aşktan kör olan kişi köpekten de aşağıdır.
  • گر رگ عشقی نبودی کلب را  ** کی بجستی کلب کهفی قلب را 
  • Köpekte aşk damarı olmasaydı Ashabı kehf’in köpeği, kala erbabını arar mıydı hiç?