English    Türkçe    فارسی   

5
2453-2502

  • خاکی است آن کف غریبست اندر آب  ** در غریبی چاره نبود ز اضطراب 
  • O köpük, toprağa aittir, denizde gariptir. Gariplikte de ıstırap çekmesinden başka bir çaresi yoktur.
  • چونک چشمش باز شد و آن نقش خواند  ** دیو را بر وی دگر دستی نماند 
  • Bir adamın gözü açıldı da o nakşı okudu mu artık Şeytan, bir daha ona el atamaz.
  • گرچه با روباه خر اسرار گفت  ** سرسری گفت و مقلدوار گفت  2455
  • Eşek, tilkiye sırlar söyledi ama serserice söyledi, mukallitçe söyledi.
  • آب را بستود و او تایق نبود  ** رخ درید و جامه او عاشق نبود 
  • Suyu övdü, fakat iştiyakı yoktu. Yüzünü, elbisesini yırttı, fakat âşık değildi.
  • از منافق عذر رد آمد نه خوب  ** زانک در لب بود آن نه در قلوب 
  • Münafıkın özrü kabul edilmez. Çünkü o özür, dudağındadır, kalbinde değil.
  • بوی سیبش هست جزو سیب نیست  ** بو درو جز از پی آسیب نیست 
  • Elma kokusuna sahiptir ama elmaya değil. O koku, onda ancak zarar vermek için vardır.
  • حمله‌ی زن در میان کارزار  ** نشکند صف بلک گردد کارزار 
  • Bütün kadınlar, savaşta saf yarmazlar, feryat ve figan ederler.
  • گرچه می‌بینی چو شیر اندر صفش  ** تیغ بگرفته همی‌لرزد کفش  2460
  • Onu saf içinde aslan gibi görürsün, eline kılıcını almıştır ama eli titrer durur.
  • وای آنک عقل او ماده بود  ** نفس زشتش نر و آماده بود 
  • Vay aklı dişi, kötü ve çirkin nefsi erkek ve atılmaya hazır olana!
  • لاجرم مغلوب باشد عقل او  ** جز سوی خسران نباشد نقل او 
  • Nihayet onun aklı alt olur. Ziyandan başka bir yere göçemez.
  • ای خنک آن کس که عقلش نر بود  ** نفس زشتش ماده و مضطر بود 
  • Ne mutlu aklı erkek olana, çirkin nefsi dişi ve âciz bulunana!
  • عقل جزوی‌اش نر و غالب بود  ** نفس انثی را خرد سالب بود 
  • Cüzi aklı, erkek ve üst olursa dişi nefsini aklı, alt eder.
  • حمله‌ی ماده به صورت هم جریست  ** آفت او هم‌چو آن خر از خریست  2465
  • Görünüşte dişinin saldırması da kuvvetlidir ama onun ziyanı, o eşek gibi, eşekliğindendir.
  • وصف حیوانی بود بر زن فزون  ** زانک سوی رنگ و بو دارد رکون 
  • Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır.
  • رنگ و بوی سبزه‌زار آن خر شنید  ** جمله حجتها ز طبع او رمید 
  • O eşek de çayırlığın rengini, kokusunu duyunca elindeki bütün deliller kaçıp gitti.
  • تشنه محتاج مطر شد وابر نه  ** نفس را جوع البقر بد صبر نه 
  • Yağmura muhtaç bir susuz haline geldi, bulut yoktu, öküz açlığına uğradı, sabrı yoktu.
  • اسپر آهن بود صبر ای پدر  ** حق نبشته بر سپر جاء الظفر 
  • Babam, sabır demir kalkandır. Tanrı, kalkana "Zafer geldi çattı" yazısını yazmıştır.
  • صد دلیل آرد مقلد در بیان  ** از قیاسی گوید آن را نه از عیان  2470
  • Mukallit, söz arasında yüzlerce delil getirir. Fakat onları kıyas bakımından söyler, açık bir tarzda değil.
  • مشک‌آلودست الا مشک نیست  ** بوی مشکستش ولی جز پشک نیست 
  • Misklere bulanmıştır ama misk değildir. Kendisinde misk kokusu vardır ama pis bir şeydir ancak.
  • تا که پشکی مشک گردد ای مرید  ** سالها باید در آن روضه چرید 
  • Ey mürit, pislik, misk haline gelinceye kadar yıllarca o bahçede otlamak gerek.
  • که نباید خورد و جو هم‌چون خران  ** آهوانه در ختن چر ارغوان 
  • Evet, arpa yememeli eşekler gibi. Ceylâncasına Huten ülkesinde erguvan otlamak gerek.
  • جز قرنفل یا سمن یا گل مچر  ** رو به صحرای ختن با آن نفر 
  • Karanfilden, yaseminden, gülden başka bir şey otlama. O ceylânlarla Huten sahrasına yürü!
  • معده را خو کن بدان ریحان و گل  ** تا بیابی حکمت و قوت رسل  2475
  • Mideni o reyhanlara, güllere alıştır da peygamberlerin hikmet ve gıdasını bul.
  • خوی معده زین که و جو باز کن  ** خوردن ریحان و گل آغاز کن 
  • Mideni şu ottan, arpadan vazgeçir, reyhan ve gül yemeye başla.
  • معده‌ی تن سوی کهدان می‌کشد  ** معده‌ی دل سوی ریحان می‌کشد 
  • Ten midesi, insanı samanlığa çeker. Gönül midesi reyhanlığa.
  • هر که کاه و جو خورد قربان شود  ** هر که نور حق خورد قرآن شود 
  • Ot ve arpa yiyen kurban olur. Tanrı nuriyle gıdalanan Kuran olur.
  • نیم تو مشکست و نیمی پشک هین  ** هین میفزا پشک افزا مشک چین 
  • Senin yarın pisliktir, yarın misk. Kendine gel de pisliği değil, Çin miskini artır.
  • آن مقلد صد دلیل و صد بیان  ** در زبان آرد ندارد هیچ جان  2480
  • O mukallitte yüzlerce delil, yüzlerce söz vardır. Ama dile getirince görürsün ki onlarda can yok.
  • چونک گوینده ندارد جان و فر  ** گفت او را کی بود برگ و ثمر 
  • Söyliyende can ve fer olmazsa sözünde yaprak ve meyva nerden olacak? Öyle söz, tesir eder mi hiç?
  • می‌کند گستاخ مردم را به راه  ** او بجان لرزان‌ترست از برگ کاه 
  • Küstahçasına insanları yola sokar ama kendisi saman çöpünden fazla titrer.
  • پس حدیثش گرچه بس با فر بود  ** در حدیثش لرزه هم مضمر بود 
  • Sözü pek parlaktır, fakat sözünde de bir titreyiş gizlidir.
  • فرق میان دعوت شیخ کامل واصل و میان سخن ناقصان فاضل فضل تحصیلی بر بسته 
  • Kâmil ve Tanrı'ya ulaşmış şeyhin davetiyle, okumakla fazilet kazanmış kişilerin sözleri arasındaki fark
  • شیخ نورانی ز ره آگه کند  ** با سخن هم نور را همره کند 
  • Nura ulaşmış şeyh, insana yol bildirir, sözünü nurla yoldaş eder.
  • جهد کن تا مست و نورانی شوی  ** تا حدیثت را شود نورش روی  2485
  • Çalış çabala da sarhoş ol, nura ulaş, sözünden Tanrı nuru aksın.
  • هر چه در دوشاب جوشیده شود  ** در عقیده طعم دوشابش بود 
  • Pekmez içinde ne kaynatılırsa pekmez lezzetini alır.
  • از جزر وز سیب و به وز گردگان  ** لذت دوشاب یابی تو از آن 
  • Havuç, elma, ayva ve ceviz, pekmezde kayna" tılsa hepsinden de pekmez lezzetini alırsın.
  • علم اندر نور چون فرغرده شد  ** پس ز علمت نور یابد قوم لد 
  • Bilgi de nura karışırsa inatçı ve kötü kişiler bile bilginden nur bulurlar.
  • هر چه گویی باشد آن هم نورناک  ** که آسمان هرگز نبارد غیر پاک 
  • Ne söylersen o da nur olur. Çünkü gökten sudan başka bir şey yağmaz.
  • آسمان شو ابر شو باران ببار  ** ناودان بارش کند نبود به کار  2490
  • Gök ol, bulut ol, yağmur yağdır. Oluk da yağmur yağdırır ama faydası yok.
  • آب اندر ناودان عاریتیست  ** آب اندر ابر و دریا فطرتیست 
  • Oluktaki su iğretidir, halbuki bulutta ve denizde yaradılıştan vardır.
  • فکر و اندیشه‌ست مثل ناودان  ** وحی و مکشوفست ابر و آسمان 
  • Düşünce, oluğa benzer. Vahiy ve keşif, bulut ve denizdir.
  • آب باران باغ صد رنگ آورد  ** ناودان همسایه در جنگ آورد 
  • Yağmur suyu, bahçeyi yüz türlü renklerle bezer. Halbuki oluk, komşuları birbirine düşürür, kavga çıkarır.
  • خر دو سه حمله به روبه بحث کرد  ** چون مقلد بد فریب او بخورد 
  • Eşek, tilkiyle iki üç kere bahiste bulundu. Fakat mukallitti, tilkinin hilesine kapıldı.
  • طنطنه‌ی ادراک بینایی نداشت  ** دمدمه‌ی روبه برو سکته گماشت  2495
  • Görgü ve anlayışı olmadığından tilkinin hilesi, onu kandırdı.
  • حرص خوردن آنچنان کردش ذلیل  ** که زبونش گشت با پانصد دلیل 
  • Yemek hırsı onu öyle bir alçaktı ki beş yüz delili olmakla beraber tilkiye zebun oldu.
  • حکایت آن مخنث و پرسیدن لوطی ازو در حالت لواطه کی این خنجر از بهر چیست گفت از برای آنک هر کی با من بد اندیشد اشکمش بشکافم لوطی بر سر او آمد شد می‌کرد و می‌گفت الحمدلله کی من بد نمی‌اندیشم با تو «بیت من بیت نیست اقلیمست هزل من هزل نیست تعلیمست» ان الله یستحیی ان یضرب مثلا ما بعوضة فما فوقها ای فما فوقها فی تغییر النفوس بالانکار ان ما ذا ا راد الله بهذا مثلا و آنگه جواب می‌فرماید کی این خواستم یضل به کثیرا و یهدی به کثیرا کی هر فتنه‌ای هم‌چون میزانست بسیاران ازو سرخ‌رو شوند و بسیاران بی‌مراد شوند و لو تاملت فیه قلیلا وجدت من نتایجه الشریفة کثیرا 
  • Adamın biri bir oğlana kötülükte bulunurken oğlanın belindeki hançeri görüp "Bu neden," diye sordu. Çocuk, "Birisi benim hakkımda kötü düşünceye saplanırsa onunla karnını deşerim" dedi. Oğlancı adam, hem işin beceriyor, hem de Şükür Tanrı'ya ki ben sana kötülük düşünmüyorum diyordu. "Benim beytim, beyit değil, bir ülkedir* Alayım, alay değil, bir şey öğretmektir." "Şüphe yok ki Tanrı ne sivrisineği örnek getirmeden utanır, ne ondan üstün olanları." Yani ondan üstün olanların inkâr yüzünden ruhlarının değişmesini, denemiştir. Kâfirler "Tanrı bu örnekle neyi murat ediyor yani?" derler. Bu söze cevap olarak da "Bununla birçoklarını azdırıp sapıtmak, birçoklarını da doğru yola götürmek diler" buyurur. Çünkü her sınama, teraziye benzer. Çoklarının o vasıtayla yüzü kızarır, benizlerine kan gelir, çok kişiler de muratlarına eremez, mahrum olurlar. Bu hususta azıcık düsünsen yüce sonuçlarından çoğunu bulursun
  • کنده‌ای را لوطیی در خانه برد  ** سرنگون افکندش و در وی فشرد 
  • Bir oğlancı, evine bir oğlan götürdü. Onu baş aşağı edip düzmeye koyuldu.
  • بر میانش خنجری دید آن لعین  ** پس بگفتش بر میانت چیست این 
  • Bu sırada o mel'un çocuğun belinde bir hançer gördü. Dedi ki: Belindeki ne?
  • گفت آنک با من ار یک بدمنش  ** بد بیندیشد بدرم اشکمش 
  • Oğlan, kötü düşünceli biri hakkımda kötü bir düşünceye kapılırsa bununla karnını deşeceğim diye cevap verdi.
  • گفت لوطی حمد لله را که من  ** بد نه اندیشیده‌ام با تو به فن  2500
  • Oğlancı, Tanrı'ya hamdolsun dedi, iyi ki ben sana bir hile yapıp kötü bir düşünceye kapılmadım.
  • چون که مردی نیست خنجرها چه سود  ** چون نباشد دل ندارد سود خود 
  • Sende adamlık olmadıktan sonra hançerlerin ne faydası var? Yürek olmadıktan sonra bunda ne fayda var ki?
  • از علی میراث داری ذوالفقار  ** بازوی شیر خدا هستت بیار 
  • Tutalım Aliden Zülfikar'ı miras aldın, Tanrı aslanındaki kol, sende de varsa göster.