- 
		    چون رسول آمد به پیش پهلوان  ** داد کاغذ اندرو نقش و نشان 
- Elçi, o erin huzuruna gelince er, cariyenin resmîni verdi.
- 
		    بنگر اندر کاغذ این را طالبم  ** هین بده ورنه کنون من غالبم 
- Bu kâğıda bak dedi, bunu istiyorum. Derhal teslim etsin, yoksa ben üstünüm.
- 
		   چون رسول آمد بگفت آن شاه نر  ** صورتی کم گیر زود این را ببر    3850
- Elçi gelip maksadı söyleyince o erkek padişah dedi ki: Bu suret eksik olsun, tez götür.
- 
		    من نیم در عهد ایمان بتپرست  ** بت بر آن بتپرست اولیترست 
- Ben, iman ahdında puta tapanlardan değilim. Putun, puta tapanda olması daha doğru.
- 
		    چونک آوردش رسول آن پهلوان  ** گشت عاشق بر جمالش آن زمان 
- Elçi, kızı getirince o yiğit er, derhal âşık oldu.
- 
		    عشق بحری آسمان بر وی کفی  ** چون زلیخا در هوای یوسفی 
- Aşk bir denizdir, gökyüzü, bu denizde bir köpük. Aşk, Yusuf'un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder.
- 
		    دور گردونها ز موج عشق دان  ** گر نبودی عشق بفسردی جهان 
- Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
- 
		   کی جمادی محو گشتی در نبات  ** کی فدای روح گشتی نامیات    3855
- Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu; büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi?
- 
		    روح کی گشتی فدای آن دمی  ** کز نسیمش حامله شد مریمی 
- Ruh, nasıl olur da o nefese feda olurdu da onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?
- 
		    هر یکی بر جا ترنجیدی چو یخ  ** کی بدی پران و جویان چون ملخ 
- Her biri, yerlerinde buz gibi dona kalırdı. Nerden çekirge gibi uçar, gıda arardı ki?
- 
		    ذره ذره عاشقان آن کمال  ** میشتابد در علو همچون نهال 
- O yüceliğe âşık olanlar, zerre zerre, fidan gibi yüceliğe koşmadalar.
- 
		    سبح لله هست اشتابشان  ** تنقیهی تن میکنند از بهر جان 
- Onların bu koşmaları, "Tanrı'yı teşbih" tir. Can için bedeni temizlemededirler.
- 
		   پهلوان چه را چو ره پنداشته  ** شورهاش خوش آمده حب کاشته    3860
- O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı.
- 
		    چون خیالی دید آن خفته به خواب  ** جفت شد با آن و از وی رفت آب 
- O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
- 
		    چون برفت آن خواب و شد بیدار زود  ** دید که آن لعبت به بیداری نبود 
- Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
- 
		    گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ  ** عشوهی آن عشوهده خوردم دریغ 
- Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
- 
		    پهلوان تن بد آن مردی نداشت  ** تخم مردی در چنان ریگی بکاشت 
- O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
- 
		   مرکب عشقش دریده صد لگام  ** نعره میزد لا ابالی بالحمام    3865
- Aşk bineği, yüzlerce gemi atmış, ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı.
- 
		    ایش ابالی بالخلیفه فیالهوی  ** استوی عندی وجودی والتوی 
- Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu.
- 
		    این چنین سوزان و گرم آخر مکار  ** مشورت کن با یکی خاوندگار 
- Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış.
- 
		    مشورت کو عقل کو سیلاب آز  ** در خرابی کرد ناخنها دراز 
- Fakat meşveret nerde, akıl nerde? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
- 
		    بین ایدی سد و سوی خلف سد  ** پیش و پس کم بیند آن مفتون خد 
- Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır, ardında da. öyle adam, artık önünü, ardını az görür.
- 
		   آمده در قصدجان سیل سیاه  ** تا که روبه افکند شیری به چاه    3870
- Kara sel, cana Kasdetmeye geldi mi bir tilki, aslanı kuyuya düşürür.
- 
		    از چهی بنموده معدومی خیال  ** تا در اندازد اسودا کالجبال 
- Dağ gibi aslanlar, kuyuda olmıyan bir hayali görürler de kendilerini kaldırıp atarlar.
- 
		    هیچکس را با زنان محرم مدار  ** که مثال این دو پنبهست و شرار 
- Hiç kimseyi kadınlarla mahrem tutma. Çünkü erkekle kadın, ateşle pamuğa benzer.
- 
		    آتشی باید بشسته ز آب حق  ** همچو یوسف معتصم اندر زهق 
- Tanrı suyu ile yunmuş bir ateş gerek ki bulûğa erme sırasında bile Yusuf gibi kötülükten çekinsin.
- 
		    کز زلیخای لطیف سروقد  ** همچو شیران خویشتن را واکشد 
- Selvi boylu lâtif Zeliha'dan aslanlar gibi kendisini çeksin.
- 
		   بازگشت از موصل و میشد به راه  ** تا فرود آمد به بیشه و مرجگاه    3875
- O yiğit er de Musul'dan döndü, yola düştü. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi.
- 
		    آتش عشقش فروزان آن چنان  ** که نداند او زمین از آسمان 
- Aşk ateşi, öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu.
- 
		    قصد آن مه کرد اندر خیمه او  ** عقل کو و از خلیفه خوف کو 
- Çadır içinde o ay parçasına kasdetti. Akıl nerde, Halifeden korkma nerde?
- 
		    چون زند شهوت درین وادی دهل  ** چیست عقل تو فجل ابن الفجل 
- Şehvet, bu ovada davul dövdü mü akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp:
- 
		    صد خلیفه گشته کمتر از مگس  ** پیش چشم آتشینش آن نفس 
- Yüzlerce halife, o anda o erin ateşli gözüne bir sinekten aşağı görünür.
- 
		   چون برون انداخت شلوار و نشست  ** در میان پای زن آن زنپرست    3880
- O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu.
- 
		    چون ذکر سوی مقر میرفت راست  ** رستخیز و غلغل از لشکر بخاست 
- Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü, bir kızılca kıyamettir koptu.
- 
		    برجهید و کونبرهنه سوی صف  ** ذوالفقاری همچو آتش او به کف 
- Er sıçradı, götü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikar elinde dışarı çıktı.
- 
		    دید شیر نر سیه از نیستان  ** بر زده بر قلب لشکر ناگهان 
- Birde ne görsün, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun içine kapmış koyvermiş.
- 
		    تازیان چون دیو در جوش آمده  ** هر طویله و خیمه اندر هم زده 
- Atlar, ürküp köpürmüşler, her çadır ve ahır yeri yıkılmış, herkes birbirine girmiş.
- 
		   شیر نر گنبذ همیکرد از لغز  ** در هوا چون موج دریا بیست گز    3885
- Erkek aslan, ormanın gizli bir yerinden fırlamış, havaya deniz dalgası gibi tam yirmi arşın sıçramıştı.
- 
		    پهلوان مردانه بود و بیحذر  ** پیش شیر آمد چو شیر مست نر 
- Er, pek yiğitti, aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın önünü kesti.
- 
		    زد به شمشیر و سرش را بر شکافت  ** زود سوی خیمهی مهرو شتافت 
- Kılıçla bir vurdu, başını ikiye böldü. Derhal o ay yüzlü dilberin bulunduğu çadıra koştu.
- 
		    چونک خود را او بدان حوری نمود  ** مردی او همچنین بر پای بود 
- O hurinin yanına gelince aleti hâlâ dimdikti.
- 
		    با چنان شیری به چالش گشت جفت  ** مردی او مانده بر پای و نخفت 
- Öyle bir aslanla savaştı da erliği, yine sönmedi, hâlâ ayaktaydı.
- 
		   آن بت شیرینلقای ماهرو  ** در عجب در ماند از مردی او    3890
- O tatlı ve ay yüzlü güzel, onun erliğine şaşıp kaldı.
- 
		    جفت شد با او به شهوت آن زمان  ** متحد گشتند حالی آن دو جان 
- İstekle ona kendisini teslim etti. O anda o iki can, birleştiler..
- 
		    ز اتصال این دو جان با همدگر  ** میرسد از غیبشان جانی دگر 
- Bu iki canın birbirleriyle birleşmesi yüzünden gayıptan bir başka can gelir erişir.
- 
		    رو نماید از طریق زادنی  ** گر نباشد از علوقش رهزنی 
- Kadının rahminde meniyi kabule mâni bir şey yoksa bu can, doğuş yoliyle gelir, yüz gösterir.
- 
		    هر کجا دو کس به مهری یا به کین  ** جمع آید ثالثی زاید یقین 
- Her nerde iki adam, sevgiyle, yahut kinle birleşseler, bir üçüncü can, mutlaka doğar.
- 
		   لیک اندر غیب زاید آن صور  ** چون روی آن سو ببینی در نظر    3895
- Fakat o suretler, gayp âleminde doğarlar. Oraya varınca onları gözünle de görürsün.
- 
		    آن نتایج از قرانات تو زاد  ** هین مگرد از هر قرینی زود شاد 
- O sonuçlar, senin birleşmelerinden doğdu. Kendine gel de her eşe hemen sevinme.
- 
		    منتظر میباش آن میقات را  ** صدق دان الحاق ذریات را 
- Vaktini bekle. O zürriyetlerin sana ulaşacağından emin ol.