- 
		    خویشتن را ساز منطیقی ز حال  ** تا نگردی همچو من سخرهی مقال 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  سال کردن آن صوفی قاضی را 
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Sofinin, kadıdan sorusu
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت صوفی چون ز یک کانست زر  ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چونک جمله از یکی دست آمدست  ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست    1605
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون ز یک دریاست این جوها روان  ** این چرا نوش است و آن زهر دهان 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون همه انوار از شمس بقاست  ** صبح صادق صبح کاذب از چه خاست 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون ز یک سرمهست ناظر را کحل  ** از چه آمد راستبینی و حول 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چونک دار الضرب را سلطان خداست  ** نقد را چون ضرب خوب و نارواست 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   چون خدا فرمود ره را راه من  ** این خفیر از چیست و آن یک راهزن    1610
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    از یک اشکم چون رسد حر و سفیه  ** چون یقین شد الولد سر ابیه 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Mademki hür kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Çocuk, babanın sırrıdır” sözü nasıl doğru oluyor?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    وحدتی که دید با چندین هزار  ** صد هزاران جنبش از عین قرار 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Binlerce suretle görünen birliği kim görmüştür? Daimî olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  جواب گفتن آن قاضی صوفی را 
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Kadının sofiye cevabı
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت قاضی صوفیا خیره مشو  ** یک مثالی در بیان این شنو 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir örnekle anlatacağım dinle!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    همچنانک بیقراری عاشقان  ** حاصل آمد از قرار دلستان 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Âşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   او چو که در ناز ثابت آمده  ** عاشقان چون برگها لرزان شده    1615
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خندهی او گریهها انگیخته  ** آب رویش آب روها ریخته 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Onun gülüşü ağlamalar koparır, yüzünün suyu yüz sularını yerlere döker.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    این همه چون و چگونه چون زبد  ** بر سر دریای بیچون میطپد 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ضد و ندش نیست در ذات و عمل  ** زان بپوشیدند هستیها حلل 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat denizin zatında da bir zıttı, bir ortağı benzeri yoktur, işinde de. Varlıklar, varlık libaslarını ondan giyerler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ضد ضد را بود و هستی کی دهد  ** بلک ازو بگریزد و بیرون جهد 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Zıt, kendisine zıt olan şeye nasıl olur da varlık verir? Onu yaratması şöyle dursun belki ondan kaçar, uzaklaşır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   ند چه بود مثل مثل نیک و بد  ** مثل مثل خویشتن را کی کند    1620
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Eş ne demektir? Misil demektir, iyinin kötünün misli. Misil kendisine misil yaratır mı hiç?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چونک دو مثل آمدند ای متقی  ** این چه اولیتر از آن در خالقی 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey Allahdan korkup çekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlık olsa yaratıcılıkta bu, neden öbürüne üstün olsun yani?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بر شمار برگ بستان ند و ضد  ** چون کفی بر بحر بیضدست و ند 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bir bahçedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin köpüklerine benzerler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بیچگونه بین تو برد و مات بحر  ** چون چگونه گنجد اندر ذات بحر 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Denizin bu zıt görünüşlerini,bu sayısız tecellilerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کمترین لعبت او جان تست  ** این چگونه و چون جان کی شد درست 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   پس چنان بحری که در هر قطر آن  ** از بدن ناشیتر آمد عقل و جان    1625
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Peki, her katradaki akıl ve can bile bedene bigâne olan böyle bir deniz,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کی بگنجد در مضیق چند و چون  ** عقل کل آنجاست از لا یعلمون 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkül bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    عقل گوید مر جسد را که ای جماد  ** بوی بردی هیچ از آن بحر معاد 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Akıl, bedene ey cansız şey der, hiç o dönüp varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جسم گوید من یقین سایهی توم  ** یاری از سایه که جوید جان عم 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardım ister ki?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    عقل گوید کین نه آن حیرت سراست  ** که سزا گستاختر از ناسزاست 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha âciz olduğu bir yerdir. Öyle bir hayret makamıdır burası ki,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   اندرینجا آفتاب انوری  ** خدمت ذره کند چون چاکری    1630
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Burada parlak güneş bile bir zerreye kulluk etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    شیر این سو پیش آهو سر نهد  ** باز اینجا نزد تیهو پر نهد 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Aslan burada ceylânın önüne baş kor. Doğan burada çil kuşunun yanında kanat çırpar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    این ترا باور نیاید مصطفی  ** چون ز مسکینان همیجوید دعا 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur du ya?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر بگویی از پی تعلیم بود  ** عین تجهیل از چه رو تفهیم بود 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu, belletme içindi dersen bilgisizlik, nasıl olur da anlatma vesilesi kesilir?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بلک میداند که گنج شاهوار  ** در خرابیها نهد آن شهریار 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O biliyordu ki padişahlara lâyık defineyi, padişah, yıkık yerlere gömer.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   بدگمانی نعل معکوس ویست  ** گرچه هر جزویش جاسوس ویست    1635
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - O yıkık yerin her cüzü, defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakılmış nal izlerine benzer.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بل حقیقت در حقیقت غرقه شد  ** زین سبب هفتاد بل صد فرقه شد 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hattâ doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yüz fıkra meydana çıkmıştır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    با تو قلماشیت خواهم گفت هان  ** صوفیا خوش پهن بگشا گوش جان 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sofi, can kulağını iyi aç, sana kendi saçma sözlerini anlatıyorum.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    مر ترا هم زخم که آید ز آسمان  ** منتظر میباش خلعت بعد آن 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کو نه آن شاهست کت سیلی زند  ** پس نبخشد تاج و تخت مستند 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   جمله دنیا را پر پشه بها  ** سیلیی را رشوت بیمنتها    1640
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Bütün dünya, onca bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گردنت زین طوق زرین جهان  ** چست در دزد و ز حق سیلی ستان 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Boynunu, dünyanın şu altın boyunduruğundan çabuk kurtar da Allahdan sille satın almaya bak.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن قفاها که انبیا برداشتند  ** زان بلا سرهای خود افراشتند 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Peygamberler de dertlere, musibetlere sabrettiler de o yüzden başlarını yücelttiler.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    لیک حاضر باش در خود ای فتی  ** تا به خانه او بیابد مر ترا 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ورنه خلعت را برد او باز پس  ** که نیابیدم به خانهش هیچ کس 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Yoksa eve geldim, kimsecikler yoktu diye getirdiği elbiseyi geri götürür ha!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  باز سال کردن صوفی از آن قاضی 
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Sofinin ,yine kadıya sorması
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   گفت صوفی که چه بودی کین جهان  ** ابروی رحمت گشادی جاودان    1645
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Sofi dedi ki: Ne olurdu yâni, bu âlem, ebedî olarak insana gülseydi, hiç kaşlarını çatmasaydı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر دمی شوری نیاوردی به پیش  ** بر نیاوردی ز تلوینهاش نیش 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Her an ortaya bir acılık katmasaydı, değişip durarak insana zahmetler vermeseydi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    شب ندزدیدی چراغ روز را  ** دی نبردی باغ عیش آموز را 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Gündüzün nurunu gece çalmasaydı, zevk ve sefalar sürülen bahçeyi kış talan etmeseydi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جام صحت را نبودی سنگ تب  ** آمنی با خوف ناوردی کرب 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sıhhat kadehi humma taşı ile kırılmasaydı, eminliği dert ve elem korkusu bozmasaydı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خود چه کم گشتی ز جود و رحمتش  ** گر نبودی خرخشه در نعمتش 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hâsılı nimetinde bir hırıltı, gürültü olmasaydı cömertliğinden, ne eksilirdi ki?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  جواب قاضی سال صوفی را و قصهی ترک و درزی را مثل آوردن 
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Kadının sofiye cevap vermesi ve Türkle terzi hikâyesini örnek getirmesi
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   گفت قاضی بس تهیرو صوفیی  ** خالی از فطنت چو کاف کوفیی    1650
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Kadı, pek bomboş bir sofisin sen. Kûfî yazıdaki kef gibi bomboşsun, bir parçacık bile aklın yok.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تو بنشنیدی که آن پر قند لب  ** غدر خیاطان همیگفتی به شب 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ağzından şekerler saçan hikâyeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, hiç duymadın mı sen?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خلق را در دزدی آن طایفه  ** مینمود افسانههای سالفه 
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Onların halkı nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair geçmiş zamanlardaki hikâyeleri anlatır durur.