English    Türkçe    فارسی   

6
550-599

  • آن زمان از ترس بستم من دهان  ** این زمان هیهای و فریاد و فغان  550
  • Ben de korkudan ağzımı kapadım. Fakat şimdi istediğiniz kadar bağırıp çağırayım.
  • آن زمان بست آن دمم که دم زنم  ** این زمان چندانک خواهی هی کنم 
  • O zaman soluk bile alamıyordum, fakat şimdi dilediğiniz kadar feryat edeyim!
  • چونک عمرت برد دیو فاضحه  ** بی‌نمک باشد اعوذ و فاتحه 
  • Kötü ve rüsva, şeytan, ömrünü zâyettikten sonra “Euzü” çekmek, “Fâtiha” okumak beyhudedir.
  • گرچه باشد بی‌نمک اکنون حنین  ** هست غفلت بی‌نمک‌تر زان یقین 
  • Beyhudedir ama yine de gaflete düşmek, feryat etmekten daha kötüdür ya.
  • هم‌چنین هم بی‌نمک می‌نال نیز  ** که ذلیلان را نظر کن ای عزیز 
  • Sen de beyhude olsa, tatsız tuzsuz bulunsa bile yine feryat et, sızlan; ey yüce ve üstün Allah, de... Lûtfet bu hor kişilere bir bak.
  • قادری بی‌گاه باشد یا به گاه  ** از تو چیزی فوت کی شد ای اله  555
  • Feryada erişme zamanı da kaadirsin, o zaman geçince de. Allah’ım senden bir şey eksilmez ki!
  • شاه لا تاسوا علی ما فاتکم  ** کی شود از قدرتش مطلوب گم 
  • Sen “Kaybettiğiniz şeylere hayıflanmayın” diyen padişahsın. Dilediğin şey nasıl olmaz?
  • حواله کردن مرغ گرفتاری خود را در دام به فعل و مکر و زرق زاهد و جواب زاهد مرغ را 
  • Kuşun,bu tutuluşunu zâhidin hareketine,riya ve hilesine vermesi,zâhidin de cevabı
  • گفت آن مرغ این سزای او بود  ** که فسون زاهدان را بشنود 
  • Kuş dedi ki: Zâhitlerin afsununu dinleyenin lâyığı budur.
  • گفت زاهد نه سزای آن نشاف  ** کو خورد مال یتیمان از گزاف 
  • Zâhit, hayır dedi, nahak yere yetimlerin malını yiyen kişinin lâyığıdır bu.
  • بعد از آن نوحه‌گری آغاز کرد  ** که فخ و صیاد لرزان شد ز درد 
  • Kuş, bundan sonra öyle bir ağlayıp sızlanmaya koyuldu ki derdinden tuzak da titredi, avcı da.
  • کز تناقضهای دل پشتم شکست  ** بر سرم جانا بیا می‌مال دست  560
  • Kuş, gönlümdeki birbirine zıt şeyler yüzünden belim kırıldı diyordu; sevgili, gel de ellerinle başımı okşa.
  • زیر دست تو سرم را راحتیست  ** دست تو در شکربخشی آیتیست 
  • Elinin altında oldukça başım rahatlaşır. Elin lûtuf ve ihsan hususunda bir delildir senin.
  • سایه‌ی خود از سر من برمدار  ** بی‌قرارم بی‌قرارم بی‌قرار 
  • Gölgeni başımdan çekme. Kararım kalmadı, kararım kalmadı, kararım kalmadı!
  • خوابها بیزار شد از چشم من  ** در غمت ای رشک سرو و یاسمن 
  • Senin derdinle ey selvilerin, yaseminlerin haset ettikleri güzel, uyku gözlerimden usandı.
  • گر نیم لایق چه باشد گر دمی  ** ناسزایی را بپرسی در غمی 
  • Lâyık değilsem bile ne olur, bir an olsun bu dertlere düşmüş, dermana lâyık olmayan kulun halini sorsan ne olur ki?
  • مر عدم را خود چه استحقاق بود  ** که برو لطفت چنین درها گشود  565
  • Yoklukta ne liyakat vardı ki sen ona bunca lûtuf kapılarını açtın.
  • خاک گرگین را کرم آسیب کرد  ** ده گهر از نور حس در جیب کرد 
  • Uyuz bir toprağı, kerem ettin de insan haline getirdin; yenine, yakasına duygu nurlarından on inci doldurdun.
  • پنج حس ظاهر و پنج نهان  ** که بشر شد نطفه‌ی مرده از آن 
  • Ölü bir meni, bu beş zâhiri, beş bâtıni duyguyla adam haline geldi.
  • توبه بی توفیقت ای نور بلند  ** چیست جز بر ریش توبه ریش‌خند 
  • Ey yüce nur, senin tevfikın olmadıkça tövbe nedir ki? Tövbenin bıyığına gülmeli.
  • سبلتان توبه یک یک بر کنی  ** توبه سایه‌ست و تو ماه روشنی 
  • Dilersen, tövbenin bıyıklarını bir bir yolarsın. Tövbe, bir gölgedir, sense aydın bir ay.
  • ای ز تو ویران دکان و منزلم  ** چون ننالم چون بیفشاری دلم  570
  • Ey yüzünden dükkânım, durağım yıkılmış olan dilber, kalbimi sıkmaktasın, nasıl feryat etmeyeyim?
  • چون گریزم زانک بی تو زنده نیست  ** بی خداوندیت بود بنده نیست 
  • Senden nasıl kaçabilirim ki sensiz bir diri bile yoktur. Senin Allahlığın olmadıkça kulun varlığı olamaz.
  • جان من بستان تو ای جان را اصول  ** زانک بی‌تو گشته‌ام از جان ملول 
  • Ey canların aslı, canımı al benim. Sensiz bu candan usandım artık.
  • عاشقم من بر فن دیوانگی  ** سیرم از فرهنگی و فرزانگی 
  • Deliliğe âşığım, akıllılığa, usluluğa doydum.
  • چون بدرد شرم گویم راز فاش  ** چند ازین صبر و زحیر و ارتعاش 
  • Utancımı yırttım, paraladım mı hiç olmazsa sırrımı açık söylerim. Ne zamana dek bu sabır, ne zamana dek bu mihnet ve titreyiş?
  • در حیا پنهان شدم هم‌چون سجاف  ** ناگهان بجهم ازین زیر لحاف  575
  • Saçak gibi âr ve hayâ altında gizlendim kaldım. Birdenbire şu yorganın altından bir sıçrayayım.
  • ای رفیقان راهها را بست یار  ** آهوی لنگیم و او شیر شکار 
  • Yoldaşlar, sevgili, yolları bağladı. Biz topal ceylânlarız, o avlanan bir aslan.
  • جز که تسلیم و رضا کو چاره‌ای  ** در کف شیر نری خون‌خواره‌ای 
  • Ona teslim olmak, emrine boyun eğmekten başka, böyle bir kan döken erkek aslana karşı ne çaremiz var?
  • او ندارد خواب و خور چون آفتاب  ** روحها را می‌کند بی‌خورد و خواب 
  • O, güneş gibi ne uyumakta, ne bir şey yemekte. Ruhları da uyutmamakta,ruhlara da bir şey yedirmemekte.
  • که بیا من باش یا هم‌خوی من  ** تا ببینی در تجلی روی من 
  • Gel demekte, ya ben ol, ya benim huyumla huylan da sana tecelli edeyim, yüzümü gör.
  • ور ندیدی چون چنین شیدا شدی  ** خاک بودی طالب احیا شدی  580
  • Görmediysen neden böyle çıldırdın... Topraktan neden dirilmeyi istiyorsun?
  • گر ز بی‌سویت ندادست او علف  ** چشم جانت چون بماندست آن طرف 
  • Mekânsızlık mekânından sana ot vermeseydi can gözün, o tarafa dikilir kalır mıydı hiç?
  • گربه بر سوراخ زان شد معتکف  ** که از آن سوراخ او شد معتلف 
  • Kedi, delikten rızıklanır da onun için delik başında bekler durur.
  • گربه‌ی دیگر همی‌گردد به بام  ** کز شکار مرغ یابید او طعام 
  • Başka bir kedi de damlarda gezinir.Çünkü kuş avlar, onunla rızıklanır.
  • آن یکی را قبله شد جولاهگی  ** وآن یکی حارس برای جامگی 
  • Birisi çulhacılığı kıble edinmiştir, öbürü kaftan parası için padişaha bekçilik yapar.
  • وان یکی بی‌کار و رو در لامکان  ** که از آن سو دادیش تو قوت جان  585
  • Bir başkası da işsiz güçsüzdür, yüzünü mekânsızlık yurduna tutmuştur. Çünkü onun can gıdasını da oradan sen vermedesin.
  • کار او دارد که حق را شد مرید  ** بهر کار او ز هر کاری برید 
  • İradesini Allah’ya verenin işi iştir. O, Allah işi için her işten kesilmiştir.
  • دیگران چون کودکان این روز چند  ** تا شب ترحال بازی می‌کنند 
  • Başkaları şu birkaç gün içinde ta göç gecesine kadar çocuklar gibi oyuna dalıp giderler.
  • خوابناکی کو ز یقظت می‌جهد  ** دایه‌ی وسواس عشوه‌ش می‌دهد 
  • Uyuyan biri sıçrayıp uyandı mı vesveseler dadısı ona işveler yapar.
  • رو بخسپ ای جان که نگذاریم ما  ** که کسی از خواب بجهاند ترا 
  • Hadi der canım yavrum uyu. Kimsenin seni uyandırmasına razı değiliz biz.
  • هم تو خود را بر کنی از بیخ خواب  ** هم‌چو تشنه که شنود او بانک آب  590
  • Senin, kendi kendini uykudan çekip koparman lâzım... su sesini duyan susuz gibi hani.
  • بانگ آبم من به گوش تشنگان  ** هم‌چو باران می‌رسم از آسمان 
  • Ben, susuzların kulağına gelen bir su sesiyim. Yağmur gibi göklerden yağarım ben.
  • بر جه ای عاشق برآور اضطراب  ** بانگ آب و تشنه و آنگاه خواب 
  • Âşık, sıçra, şu ıstıraptan kurtul. Hem susuzluk, hem su sesini duymak, hem de uyku... Bu nasıl olur?
  • حکایت آن عاشق کی شب بیامد بر امید وعده‌ی معشوق بدان وثاقی کی اشارت کرده بود و بعضی از شب منتظر ماند و خوابش بربود معشوق آمد بهر انجاز وعده او را خفته یافت جیبش پر جوز کرد و او را خفته گذاشت و بازگشت 
  • Bir âşık,sevgilisinin verdiği söze uyup geleceği yere geldi,fakat gece uzadı,o da beklerken uykusu gelip daldı.Sevgilisi,va’idinde durdu, geldi.Fakat onu uyur görünce cebini cevizle doldurup gitti
  • عاشقی بودست در ایام پیش  ** پاسبان عهد اندر عهد خویش 
  • Eski zamanlarda bir âşık vardı, devrinde ahdinde duran bir âşıktı o.
  • سالها در بند وصل ماه خود  ** شاهمات و مات شاهنشاه خود 
  • Yıllarca zaman ay yüzlü sevgilisine bağlanmış, padişahına âdeta esir olmuştu.
  • عاقبت جوینده یابنده بود  ** که فرج از صبر زاینده بود  595
  • Arayan nihayet bulur. Kurtuluş, sabırdan doğar.
  • گفت روزی یار او که امشب بیا  ** که بپختم از پی تو لوبیا 
  • Sevgilisi bir gün, bu gece gel dedi, senin için ballar börekler yaptım.
  • در فلان حجره نشین تا نیم‌شب  ** تا بیایم نیم‌شب من بی طلب 
  • Falan odada gece yarısına kadar bekle de geceleyin sen çağırmadan ben gelirim.
  • مرد قربان کرد و نانها بخش کرد  ** چون پدید آمد مهش از زیر گرد 
  • Adam, kurban kesti, ekmekler dağıttı.Beklediği ay, toz altından çıkmış görünmüştü.
  • شب در آن حجره نشست آن گرمدار  ** بر امید وعده‌ی آن یار غار 
  • O hararetli âşık geceleyin, sevgilisinin vaadine ümitlenerek o odaya gelip oturdu.