English    Türkçe    فارسی   

3
1771-1780

  • بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه می‌گردد پریشان و خراب
  • Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
  • جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
  • Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
  • بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
  • Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
  • چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضه‌ی دار الجنان
  • Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
  • گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
  • Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
  • یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سخت‌دل چونی بگو ای نیک‌خو 1775
  • Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
  • ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه می‌داریم با پشت دوتو
  • Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
  • تو نمی‌گریی نمی‌زاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
  • Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
  • چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدست‌مان از تو کنون
  • Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
  • ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
  • Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
  • چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت 1780
  • Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.