English    Türkçe    فارسی   

3
1952-1961

  • او بگفتی یا رب ای دانای راز ** تو گشودی در دلم راه نیاز
  • O da şöyle cevap verirdi! Ey sırları bilen Rabbim, niyaz yolunu gönlüme açan, gösteren sensin.
  • درمیان بحر اگر بنشسته‌ام ** طمع در آب سبو هم بسته‌ام
  • Denizin ortasındayım ama yine de testideki suya tamahım var.
  • همچو داودم نود نعجه مراست ** طمع در نعجه‌ی حریفم هم بخاست
  • Ben Davud’a benziyorum, doksan koyunum var ama arkadaşımın bir koyununa da tamah ediyorum.
  • حرص اندر عشق تو فخرست و جاه ** حرص اندر غیر تو ننگ و تباه 1955
  • Senin aşkında haris olmak övülecek bir şeydir, bir yüceliktir. Fakat senden başkasının aşkına düşüp de harislikte bulunmak ayıptır, ardır.
  • شهوت و حرص نران بیشی بود ** و آن حیزان ننگ و بدکیشی بود
  • Erlerin şehveti, erlerin hırsı, önden gelir, puştların hırsıysa ayıp bir şeydir, kötü bir yoldur.
  • حرص مردان از ره پیشی بود ** در مخنث حرص سوی پس رود
  • Erkeklerin hırsı öne aittir, puştların hırsı arda ait!
  • آن یکی حرص از کمال مردی است ** و آن دگر حرص افتضاح و سردی است
  • O hırs erliğin kemalidir, bu hırs rezalettir, soğuk ve kötü bir şeydir.
  • آه سری هست اینجا بس نهان ** که سوی خضری شود موسی روان
  • Ah burada pek gizli bir sır var. Öyle bir sır var ki onu anlamak için Musa bir Hızır’a koştu.
  • همچو مستسقی کز آبش سیر نیست ** بر هر آنچ یافتی بالله مه‌ایست 1960
  • Sen de suya kanmamış bir susuz gibi, Allah için olsun, elde ettiğine kanaat etme, durma!
  • بی نهایت حضرتست این بارگاه ** صدر را بگذار صدر تست راه
  • Bu kapıda nihayetsiz makamlar var. Başköşeyi bırak, senin başköşen yoldur!
  • سر طلب کردن موسی خضر را علیهماالسلام با کمال نبوت و قربت
  • Musa’nın, ulu bir peygamber olduğu, Allah’a pek yakın bir makamda bulunduğu halde Hızır’ı arayıp sır öğrenmeye girmesi