English    Türkçe    فارسی   

3
3611-3620

  • لیک با بی‌رغبتیها ای ضمیر ** صدقه‌ی سلطان بیفشان وا مگیر
  • Fakat ey gönül, bunca rağbetsizliğie rağmen sen yine padişahın sadakasını saç, esirgeme!
  • اسپ خود را ای رسول آسمان ** در ملولان منگر و اندر جهان
  • Ey gökyüzünün elçisi, sen usananlara bakma, atını sıçratadur, oynatadur!
  • فرخ آن ترکی که استیزه نهد ** اسپش اندر خندق آتش جهد
  • Ne mutludur ki o Türk ki savaşa girişir, dayanır da atını ateşler dolu hendeğe bile sürer, ateşler dolu hendekten bile sıçratır…
  • گرم گرداند فرس را آنچنان ** که کند آهنگ اوج آسمان
  • Atını öyle sürer, öyle şahlandırır ki gökyüzüne çıkmaya kalkışır.
  • چشم را از غیر و غیرت دوخته ** همچو آتش خشک و تر را سوخته 3615
  • Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da.
  • گر پشیمانی برو عیبی کند ** آتش اول در پشیمانی زند
  • Yaptığı işten bir pişmanlık duyar ve bu pişmanlık ona bir ayıp olursa o, önce pişmanlığa ateş salar, yakıp yandırır.
  • خود پشیمانی نروید از عدم ** چون ببیند گرمی صاحب‌قدم
  • Zaten adam, bir işte ayak diredi mi hiç yoktan pişmanlık meydana gelmez ki!
  • شناختن هر حیوانی بوی عدو خود را و حذر کردن و بطالت و خسارت آنکس کی عدو کسی بود کی ازو حذر ممکن نیست و فرار ممکن نی و مقابله ممکن نی
  • Her hayvanın, düşmanının kokusunu duyup çekinmesi, kendisinden çekinilmeye, kaçmaya, karşı koymaya imkân bulunmayan birisiyle düşmanlığa kalkışan adamın ziyankârlığı
  • اسپ داند بانگ و بوی شیر را ** گر چه حیوانست الا نادرا
  • At, aslanın sesini de tanır, kokusunu da duyar. Hayvandır ama düşmanını bilmemesi, duymaması pek nadirdir.
  • بل عدو خویش را هر جانور ** خود بداند از نشان و از اثر
  • Hatta zaten yalnız at değil, her hayvan, düşmanını, nişanından, eserinden tanır, bilir.
  • روز خفاشک نیارد بر پرید ** شب برون آمد چو دزدان و چرید 3620
  • Yarasacık gündüz uçamaz, hırsızlar gibi geceleyin çıkar, yayılır.