English    Türkçe    فارسی   

3
411-420

  • صبح نزدیکست خامش کم خروش ** من همی‌کوشم پی تو تو مکوش
  • Sabah yaklaştı, sus, çok coşma. Ben senin için çalışıp duruyorum, sen çalışma!”
  • بقیه‌ی داستان رفتن خواجه به دعوت روستایی سوی ده
  • Şehirlinin, köylünün daveti üzerine köye gitmesi
  • شد ز حد هین باز گرد ای یار گرد ** روستایی خواجه را بین خانه برد
  • Ey yiğit arkadaş, dön… Bu söz hadden aştı. Köylü, şehirliyi evine nasıl götürdü, onu söyle.
  • قصه‌ی اهل سبا یک گوشه نه ** آن بگو کان خواجه چون آمد به ده
  • Seba’lıların hikâyesi bir tarafta kalsın, daha iyi. Sen şehirlinin köye gelişini anlat.
  • روستایی در تملق شیوه کرد ** تا که حزم خواجه را کالیوه کرد
  • Köylü, yaltaklandıkça, yaltaklandı. Nihayet şehirlinin reyi, tedbiri elden gitti, şaşırdı, ahmaklaştı.
  • از پیام اندر پیام او خیره شد ** تا زلال حزم خواجه تیره شد 415
  • Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı.
  • هم ازینجا کودکانش در پسند ** نرتع و نلعب بشادی می‌زدند
  • Bir taraftan da çocukları neşeyle “Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar.
  • همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
  • Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.
  • آن نه بازی بلک جانبازیست آن ** حیله و مکر و دغاسازیست آن
  • O oyun değil, canlı oynayış… Hile, düzen, hainlik.
  • هرچه از یارت جدا اندازد آن ** مشنو آن را کان زیان دارد زیان
  • Seni dostundan ayıran sözü dinleme sözde ziyan vardır, ziyan!
  • گر بود آن سود صد در صد مگیر ** بهر زر مگسل ز گنجور ای فقیر 420
  • Hatta o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul!