English    Türkçe    فارسی   

4
3156-3165

  • پس یقین گشتش که مطلق آن سریست ** چاره او را بعد از این لابه گریست
  • Padişah, bunda mutlaka bir sır, bir hikmet olduğunu, bundan böyle ancak yalvarıp yakarmakla bir çare bulunabileceğini iyice anladı.
  • سجده می‌کرد او که هم فرمان تراست ** غیر حق بر ملک حق فرمان کراست
  • Secdeye kapanıp “Yarabbi, fermanın yürür... Tanrı mülkünde Tanrıdan başka kimin hükmü geçer ki?
  • لیک این مسکین همی‌سوزد چو عود ** دست گیرش ای رحیم و ای ودود
  • Fakat bu yosul çocuk öd ağacı gibi yanıp duruyor... ey merhametli Tanrı, elini tut” demeye başladı.
  • تا ز یا رب یا رب و افغان شاه ** ساحری استاد پیش آمد ز راه
  • Nihayet onun Yarab, Yarab demesi, feryad-ü figan etmesi makbule geçti... yoldan usta bir büyücü çıkageldi.
  • مستجاب شدن دعای پادشاه در خلاص پسرش از جادوی کابلی
  • Padişahın oğlunun Kâbil’li büyücüden kurtulması için ettiği duanın kabul edilmesi
  • او شنیده بود از دور این خبر ** که اسیر پیرزن گشت آن پسر 3160
  • O büyücü uzaktan o çocuğun bir ihtiyar karıya esir olduğunu duymuştu.
  • کان عجوزه بود اندر جادوی ** بی‌نظیر و آمن از مثل و دوی
  • Bu karının büyüde eşsiz örneksiz olduğunu ve bir ikincisinin bulunmadığını işitmişti.
  • دست بر بالای دستست ای فتی ** در فن و در زور تا ذات خدا
  • Yiğidim, el elin üstündedir... hünerde de, kuvvette de el elin üstündedir arşa varınca!
  • منتهای دستها دست خداست ** بحر بی‌شک منتهای سیلهاست
  • Ellerin sonu Tanrı elidir... deniz, şüphe yok ki sellerin varıp döküldüğü son yerdir.
  • هم ازو گیرند مایه ابرها ** هم بدو باشد نهایت سیل را
  • Bulutlar da suyu denizden alır... seller akıp gider nihayet ona varır.
  • گفت شاهش کین پسر از دست رفت ** گفت اینک آمدم درمان زفت 3165
  • Padişah bu oğlan elden gitti dedi. Adam dedi ki: İşte ulu bir derman olarak geldim ya!