English    Türkçe    فارسی   

6
2755-2764

  • گفت این دانم که نقلش از برم  ** می‌فروزد در دلم درد و سقم  2755
  • Yakup, şu kadar biliyorum ki onu benim yanımdan alıp götürmenizden gönlümde bir dert, bir elem peydahlanıyor.
  • این دلم هرگز نمی‌گوید دروغ  ** که ز نور عرش دارد دل فروغ 
  • Gönlüm, asla yalan söylemez. Çünkü o arş nurundan nurlanmıştır dedi.
  • آن دلیل قاطعی بد بر فساد  ** وز قضا آن را نکرد او اعتداد 
  • Yakup’un şu gönlünün burkulması yok mu işte o, bu işte bir kötülük olduğuna katî bir delildi. Fakat kaza ve kaderden kaçmasına imkan yoktu.
  • در گذشت از وی نشانی آن‌چنان  ** که قضا در فلسفه بود آن زمان 
  • Kaza ve kader hükmünü işleyecekti. Onun için Yakup da bu kadar nişaneler gördüğü halde yine de Yusuf’u gönderdi.
  • این عجب نبود که کور افتد به چاه  ** بوالعجب افتادن بینای راه 
  • Körün, kuyuya düşmesine şaşılmaz, fakat yolu gören de düşer, buna şaşılır işte.
  • این قضا را گونه گون تصریفهاست  ** چشم‌بندش یفعل‌الله ما یشاست  2760
  • Bu kaza ve kaderin çeşit çeşit işleri vardır. Adamın gözünü, Tanrı nasıl dilerse öyle bağlar.
  • هم بداند هم نداند دل فنش  ** موم گردد بهر آن مهر آهنش 
  • Gönül hilesini hem bilir, hem bilmez. Mührünü vurmak için demiri bile yumuşatır, muma döndürür.
  • گوییی دل گویدی که میل او  ** چون درین شد هرچه افتد باش گو 
  • Gönül derdi ki: Mademki Tanrı taktiri böyle, bunu istiyor, ha olsun, ne yapalım?
  • خویش را زین هم مغفل می‌کند  ** در عقالش جان معقل می‌کند 
  • Kendisini bundan gafil tutmaktaydı. Can da, onun ipiyle bağlanmış kalmıştı.
  • گر شود مات اندرین آن بوالعلا  ** آن نباشد مات باشد ابتلا 
  • O yüce kişi, taktir yüzünden mat olursa bu, alt olma değildir, Tanrı kazasına uğramadır.