English    Türkçe    فارسی   

1
1054-1078

  • او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش می‌‌نبردی غیر بو
  • Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
  • قصه‌‌ی مکر خرگوش‌‌
  • Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
  • ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن‌‌ 1055
  • Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti.
  • ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را می‌‌کند و می‌‌غرید شیر
  • Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
  • گفت من گفتم که عهد آن خسان ** خام باشد خام و سست و نارسان‌‌
  • “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
  • دمدمه‌‌ی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
  • Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
  • سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش‌‌
  • Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
  • راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها 1060
  • Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt.
  • لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست‌‌
  • Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
  • آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
  • İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
  • منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب‌‌
  • Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
  • لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
  • Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
  • چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را 1065
  • Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur.
  • عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
  • Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
  • تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان‌‌
  • Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
  • هر که ماند از کاهلی بی‌‌شکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
  • Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
  • هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوری‌‌اش در گور کرد
  • Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
  • گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ‌‌ 1070
  • Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi.
  • جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
  • Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
  • چون در این ره پای خود نشکسته‌‌ای ** بر که می‌‌خندی چه پا را بسته‌‌ای‌‌
  • Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
  • و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست‌‌
  • Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
  • حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
  • Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
  • تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه‌‌ 1075
  • Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir!
  • تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
  • Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
  • گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
  • Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
  • تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان‌‌
  • Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.