English    Türkçe    فارسی   

1
3322-3346

  • اعتمادی بودشان بر قدس خویش ** چیست بر شیر اعتماد گاومیش‌‌
  • Mukaddes yaradılışlarına, melek olduklarına itimat ettiler. Fakat bu itimat, su sığırının aslana itimadı gibidir. Manda, aslana ne kadar itimat edebilir?
  • گر چه او با شاخ صد چاره کند ** شاخ شاخش شیر نر پاره کند
  • Onun yüz tane boynuzu olsa ve bu boynuzlarla korunmaya çalışsa yine aslan, onun boynuzunu değil; boynuzunun boynuzunu bile parça parça eder.
  • گر شود پر شاخ همچون خار پشت ** شیر خواهد گاو را ناچار کشت‌‌
  • Kirpi gibi baştan aşağı diken olsa, aslan, yine onu çaresiz öldürür.
  • گر چه صرصر بس درختان می‌‌کند ** با گیاه تر وی احسان می‌‌کند 3325
  • Kasırga, birçok ağaçları kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur.
  • بر ضعیفی گیاه آن باد تند ** رحم کرد ای دل تو از قوت ملند
  • O sert rüzgâr, otun zayıflığına acır. Gönül, artık sen de kuvvetten dem vurma.
  • تیشه را ز انبوهی شاخ درخت ** کی هراس آید ببرد لخت لخت‌‌
  • Balta; ağaçların, dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer.
  • لیک بر برگی نکوبد خویش را ** جز که بر نیشی نکوبد نیش را
  • Fakat bir ota saldırmaz. Neşter yaradan başka yere vurulmaz.
  • شعله را ز انبوهی هیزم چه غم ** کی رمد قصاب از خیل غنم‌‌
  • Aleve, odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı?
  • پیش معنی چیست صورت بس زبون ** چرخ را معنیش می‌‌دارد نگون‌‌ 3330
  • Mânaya nispetle suret nedir? Çok zayıf, çok âciz. Kötüyü baş aşağı tutan ondaki mânadır.
  • تو قیاس از چرخ دولابی بگیر ** گردشش از کیست از عقل مشیر
  • Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir? Onda müdebbir olan akıldan.
  • گردش این قالب همچون سپر ** هست از روح مستر ای پسر
  • Oğul, siper gibi olan bu kalıbın dönüşü, hareketi de gizli ruhtandır.
  • گردش این باد از معنی اوست ** همچو چرخی کان اسیر آب جوست‌‌
  • Bu rüzgârın hareketi onun mânasından ( o suretle zâhir olan mânadan, Tanrı kudretinden) dir değirmen çarkına benzer; çark, ırmak suyunun esiridir.
  • جر و مد و دخل و خرج این نفس ** از که باشد جز ز جان پر هوس‌‌
  • Bu nefesin alınıp verilmesi, girip çıkması da hevesli candan başka kimdendir?
  • گاه جیمش می‌‌کند گه حا و دال ** گاه صلحش می‌‌کند گاهی جدال‌‌ 3335
  • Can, o nefesi, nefesle çıkan sözü, bazen cim haline kor; bazen de ha ve dal haline ( bu suretle de inkâr da bulunur). Gâh o sözü barış sözü yapar, gâh savaş sözü.
  • همچنین این باد را یزدان ما ** کرده بد بر عاد همچون اژدها
  • Yine böyle Tanrı’mız, bu rüzgârı Âd kavmine ejderha yaptığı halde,
  • باز هم آن باد را بر مومنان ** کرده بد صلح و مراعات و امان‌‌
  • Yine aynı rüzgârı; müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale getirmişti.
  • گفت المعنی هو الله شیخ دین ** بحر معنیهای رب العالمین‌‌
  • Âlemlerin Rabbinin mânalar denizi olan bin Şeyhi, “ mâna Allah’dır” dedi.
  • جمله اطباق زمین و آسمان ** همچو خاشاکی در آن بحر روان‌‌
  • Bütün yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasında çör çöp gibidir.
  • حمله‌‌ها و رقص خاشاک اندر آب ** هم ز آب آمد به وقت اضطراب‌‌ 3340
  • Suda çör çöpün saldırması, oynaması, suyun dalgalanmasındandır.
  • چون که ساکن خواهدش کرد از مرا ** سوی ساحل افکند خاشاک را
  • İnat eder de onları hareketsiz bırakmayı dilerse kıyıya atıverir.
  • چون کشد از ساحلش در موج گاه ** آن کند با او که آتش با گیاه‌‌
  • Kıyıdan dalgalandığı yere, kendisine çekti mi... ateş, ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder).
  • این حدیث آخر ندارد باز ران ** جانب هاروت و ماروت ای جوان‌‌
  • Bu söze de son yoktur. Ey genç sen yine Hârût Mârût hikâyesine dön.
  • باقی قصه‌‌ی هاروت و ماروت و نکال و عقوبت ایشان هم در دنیا به چاه بابل‌‌
  • Hârût, Mârût hikâyesinin sonu ve onların, dünyada Bâbil Kuyusunda cezalandırılmaları
  • چون گناه و فسق خلقان جهان ** می‌‌شدی بر هر دو روشن آن زمان‌‌
  • Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce,
  • دست‌‌خاییدن گرفتندی ز خشم ** لیک عیب خود ندیدندی به چشم‌‌ 3345
  • Hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı.
  • خویش در آیینه دید آن زشت مرد ** رو بگردانید از آن و خشم کرد
  • Bir çirkin, aynada kendisini görünce yüzünü çevirmiş, kızmış.