English    Türkçe    فارسی   

2
1493-1517

  • وین غلامان هوا بر عکس آن ** خویشتن بنموده خواجه‏ی عقل و جان‏
  • Hâlbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler.
  • آید از خواجه ره افکندگی ** ناید از بنده بغیر بندگی‏
  • Efendi kulluk edebilir. Fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki.
  • پس از آن عالم بدین عالم چنان ** تعبیت‏ها هست بر عکس این بدان‏ 1495
  • Şunu bil ki o âlemden bu âleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır.
  • خواجه‏ی لقمان از این حال نهان ** بود واقف دیده بود از وی نشان‏
  • Lokman’ın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü.
  • راز می‏دانست و خوش می‏راند خر ** از برای مصلحت آن راهبر
  • Sırrı bildiği için o yol gösterici, iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi.
  • مر و را آزاد کردی از نخست ** لیک خشنودی لقمان را بجست‏
  • Lokman’ı daha önceden azat ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu.
  • ز انکه لقمان را مراد این بود تا ** کس نداند سر آن شیر و فتی‏
  • Çünkü Lokman’ın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin.
  • چه عجب گر سر ز بد پنهان کنی ** این عجب که سر ز خود پنهان کنی‏ 1500
  • Sırrını kötülerden gizlemen, şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman, kendinden de gizlemendir.
  • کار پنهان کن تو از چشمان خود ** تا بود کارت سلیم از چشم بد
  • Fakat sen, işini gözünden bile gizle de işine kötü göz değmesin.
  • خویش را تسلیم کن بر دام مزد ** و انگه از خود بی‏ز خود چیزی بدزد
  • Kendini ücret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey çal.
  • می‏دهند افیون به مرد زخم‏مند ** تا که پیکان از تنش بیرون کنند
  • Yaralıya, vücudundan temreni çıkarabilmek için afyon verir, uyuturlar.
  • وقت مرگ از رنج او را می‏درند ** او بدان مشغول شد جان می‏برند
  • Ölüm vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler.
  • چون به هر فکری که دل خواهی سپرد ** از تو چیزی در نهان خواهند برد 1505
  • Şu halde anlıyorsun ya, gönlünü herhangi bir düşünceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır.
  • هر چه اندیشی و تحصیلی کنی ** می‏درآید دزد از آن سو کایمنی‏
  • Her ne düşünür, her ne elde edersen hırsız, emin olduğun yerden gelip çatmaktadır.
  • پس بدان مشغول شو کان بهتر است ** تا ز تو چیزی برد کان بهتر است‏
  • Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız, senden hiç olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp götürebilsin.
  • بار بازرگان چو در آب اوفتد ** دست اندر کاله‏ی بهتر زند
  • Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar.
  • چون که چیزی فوت خواهد شد در آب ** ترک کمتر گوی و بهتر را بیاب‏
  • Senin de mademki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.
  • ظاهر شدن فضل و زیرکی لقمان پیش امتحان کنندگان
  • İmtihan edenlerce, Lokman’ın fazilet veferasetinin meydana çıkması
  • هر طعامی کاوریدندی به وی ** کس سوی لقمان فرستادی ز پی‏ 1510
  • Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, Lokman’a adam gönderip çağırtır,
  • تا که لقمان دست سوی آن برد ** قاصدا تا خواجه پس خوردش خورد
  • Önce o yemeğe Lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi.
  • سور او خوردی و شور انگیختی ** هر طعامی کاو نخوردی ریختی‏
  • Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dökerdi.
  • ور بخوردی بی‏دل و بی‏اشتها ** این بود پیوندی بی‏انتها
  • Hatta yese bile gönülsüz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.
  • خربزه آورده بودند ارمغان ** گفت رو فرزند لقمان را بخوان‏
  • Bir gün Lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye “ Git, oğlum Lokman’ı çağır” dedi.
  • چون برید و داد او را یک برین ** همچو شکر خوردش و چون انگبین‏ 1515
  • Lokman gelince, efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi.
  • از خوشی که خورد داد او را دوم ** تا رسید آن گرچها تا هفدهم‏
  • Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle karpuzu tekmil yedi;
  • ماند گرچی گفت این را من خورم ** تا چه شیرین خربزه ست این بنگرم‏
  • Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir göreyim, bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi.