English    Türkçe    فارسی   

2
1832-1856

  • از حجامت کودکان گریند زار ** که نمی‏دانند ایشان سر کار
  • Çocuklar, hacamattan ağlarlar. Çünkü işin hikmetini bilmezler ki.
  • مرد خود زر می‏دهد حجام را ** می‏نوازد نیش خون آشام را
  • Hâlbuki adam, hacamatçıya para verir, kan içen hançere iltifatlarda bulunur.
  • می‏دود حمال زی بار گران ** می‏رباید بار را از دیگران‏
  • Hamal ağır yükün altına koşar, yükü, başkalarından kapar.
  • جنگ حمالان برای بار بین ** این چنین است اجتهاد کار بین‏ 1835
  • Yük için hamalların savaşlarına bak. Din işinde çalışma da böyledir.
  • چون گرانیها اساس راحت است ** تلخها هم پیشوای نعمت است‏
  • Rahatın aslı zahmet olduğu gibi acılıklar da nimetin önüdür.
  • حفت الجنة بمکروهاتنا ** حفت النیران من شهواتنا
  • Cennet, hoşumuza gitmeyen şeylerle kaplanmış, cehennem de zevkimize giden şeylerle dolmuştur.
  • تخم مایه‏ی آتشت شاخ تر است ** سوخته‏ی آتش قرین کوثر است‏
  • Ateşin aslı yaş ağaç olduğu gibi ateşe yanan da Kevser’e ulaşmıştır.
  • هر که در زندان قرین محنتی است ** آن جزای لقمه‏ای و شهوتی است‏
  • Zindan da mihnetlere düşen adam, bir lokmanın, bir zevkin yüzünden düşmüştür.
  • هر که در قصری قرین دولتی است ** آن جزای کارزار و محنتی است‏ 1840
  • Bir köşkte devlete erişen de bir savaş, bir mihnet karşılığı olarak o devleti bulmuştur.
  • هر که را دیدی به زر و سیم فرد ** دان که اندر کسب کردن صبر کرد
  • Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte naziri olmayan bir dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.
  • بی‏سبب بیند چو دیده شد گذار ** تو که در حسی سبب را گوش دار
  • Gözü açık olan bunları sebepsiz, Allah hikmeti olarak görür. Fakat mademki sen duygu âlemindesin, sebeplere kulak as!
  • آن که بیرون از طبایع جان اوست ** منصب خرق سببها آن اوست‏
  • Sebeplere yapışmamak, onları görmemek makamı; ruhu tabayi âleminden kurtulmuş olanındır.
  • بی‏سبب بیند نه از آب و گیا ** چشم چشمه‏ی معجزات انبیا
  • Bu çeşit adam, peygamberlerin mucizeleri çeşmesini sebepsiz görür. Onları, sudan, ottan meydana geliyor bilmez.
  • این سبب همچون طبیب است و علیل ** این سبب همچون چراغ است و فتیل‏ 1845
  • Bu sebep, doktorla hasta, kandille fitil gibidir.
  • شب چراغت را فتیل نو بتاب ** پاک دان زینها چراغ آفتاب‏
  • Gece kandiline yeni bir fitil bük, fakat güneş kandilini bunlara muhtaç sanma.
  • رو تو کهگل ساز بهر سقف خان ** سقف گردون را ز کهگل پاک دان‏
  • Yürü, aşevinin damı için samanlı balçık hazırla. Fakat bil ki kâinatın damı, buna muhtaç değil.
  • اه که چون دل دار ما غم سوز شد ** خلوت شب در گذشت و روز شد
  • Ah. Sevgilimiz, gamımızı yakıp mahvedince gece yalnızlığı bile geçti, gündüz oldu.
  • جز به شب جلوه نباشد ماه را ** جز به درد دل مجو دل خواه را
  • Ay, ancak geceleyin cilve eder. Gönlün istediği sevgiliyi gönül derdinden başka bir şey de arama.
  • ترک عیسی کرده خر پرورده‏ای ** لاجرم چون خر برون پرده‏ای‏ 1850
  • Fakat sen, İsa’yı bıraktın da eşeği besledin. Hulâsa eşek gibi perdenin ardında kaldın gitti!
  • طالع عیسی است علم و معرفت ** طالع خر نیست ای تو خر صفت‏
  • Bilgi ve irfan, İsa’nın talihidir, ey eşek sıfatlı, eşeğin talihi değil!
  • ناله‏ی خر بشنوی رحم آیدت ** پس ندانی خر خری فرمایدت‏
  • Eşeğin anırmasını duyar, acırsın. Hâlbuki bilmezsin ki eşek, sana eşeklik telkin ediyor.
  • رحم بر عیسی کن و بر خر مکن ** طبع را بر عقل خود سرور مکن‏
  • İsa’ya acı, eşeğe değil. Tabiatı aklına baş etme.
  • طبع را هل تا بگرید زار زار ** تو از او بستان و وام جان گزار
  • Bırak tabiatını, ağlaya dursun. Sen, ondan al, canın borcunu öde!
  • سالها خربنده بودی بس بود ** ز انکه خربنده ز خر واپس بود 1855
  • Yeter artık yıllarca eşeğe kul oldun. Çünkü eşeğe kul olan, eşeğin ardından gider. “Onları artta bırakın”dan murat nefsindir.
  • ز اخروهن مرادش نفس تست ** کاو به آخر باید و عقلت نخست‏
  • Nefis geride, aklın ilerde gerek.