English    Türkçe    فارسی   

2
2945-2969

  • منگر اندر غبطه‏ی این بیع و سود ** بنگر اندر خسر فرعون و ثمود 2945
  • Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör!
  • امتحان هر چیزی تا ظاهر شود خیر و شری که در وی است‏
  • Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama
  • اندر این گردون مکرر کن نظر ** ز انکه حق فرمود ثم ارجع بصر
  • Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.
  • یک نظر قانع مشو زین سقف نور ** بارها بنگر ببین هل من فطور
  • Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”
  • چون که گفتت کاندر این سقف نکو ** بارها بنگر چو مرد عیب جو
  • Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.
  • پس زمین تیره را دانی که چند ** دیدن و تمییز باید در پسند
  • Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!
  • تا بپالاییم صافان را ز درد ** چند باید عقل ما را رنج برد 2950
  • Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım.
  • امتحانهای زمستان و خزان ** تاب تابستان بهار همچو جان‏
  • Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,
  • بادها و ابرها و برقها ** تا پدید آرد عوارض فرق‏ها
  • Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;
  • تا برون آرد زمین خاک رنگ ** هر چه اندر جیب دارد لعل و سنگ‏
  • Rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir.
  • هر چه دزدیده ست این خاک دژم ** از خزانه‏ی حق و دریای کرم‏
  • Bu abus suratlı toprak, Hak hazinesinden, kerem deryasından ne çalmışsa,
  • شحنه‏ی تقدیر گوید راست گو ** آن چه بردی شرح واده مو به مو 2955
  • Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle aldığın neyse bir kılına kadar anlat!
  • دزد یعنی خاک گوید هیچ هیچ ** شحنه او را در کشد در پیچ پیچ‏
  • Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker.
  • شحنه گاهش لطف گوید چون شکر ** گه بر آویزد کند هر چه بتر
  • Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.
  • تا میان قهر و لطف آن خفیه‏ها ** ظاهر آید ز آتش خوف و رجا
  • Bu suretle kahırla, lütufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder.
  • آن بهاران لطف شحنه‏ی کبریاست ** و آن خزان تخویف و تهدید خداست‏
  • O baharlar, Kibriya, şahnesinin lütfudur. Hazan da Allah’ın korkutması, tehdit etmesidir.
  • و آن زمستان چار میخ معنوی ** تا تو ای دزد خفی ظاهر شوی‏ 2960
  • Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye manevi bir çarmıhtır.
  • پس مجاهد را زمانی بسط دل ** یک زمانی قبض و درد و غش و غل‏
  • Savaş erinin gönlü bir zaman ferahlar, bir zaman daralır; derde, gıllıgüşa düşer.
  • ز انکه این آب و گلی کابدان ماست ** منکر و دزد و ضیای جان ماست‏
  • Çünkü bedenlerimiz olan bu su ve toprak, bu balçık, münkirdir. Canların ziyasının hırsızıdır.
  • حق تعالی گرم و سرد و رنج و درد ** بر تن ما می‏نهد ای شیر مرد
  • Ulu Allah, ey yiğit; sıcağı soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havale etmiştir.
  • خوف و جوع و نقص اموال و بدن ** جمله بهر نقد جان ظاهر شدن‏
  • Bütün bunlar, korku, açlık, malların azlığı, bedenimizin hastalığı, hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir.
  • این وعید و وعده‏ها انگیخته ست ** بهر این نیک و بدی کامیخته ست‏ 2965
  • Vaatlerle tehditler, bu birbirine karışmış olan iyi ve kötüyü ayırt etmek içindir.
  • چون که حق و باطلی آمیختند ** نقد و قلب اندر حرمدان ریختند
  • Hakla, bâtıl birbirine karıştığından, sağlam parayla kalp akçayı bu hareme döktüklerinden dolayı,
  • پس محک می‏بایدش بگزیده‏ای ** در حقایق امتحانها دیده‏ای‏
  • Ayırt etmek için hakikatleri sınamış, görmüş bir mehenk gerektir ki,
  • تا شود فاروق این تزویرها ** تا بود دستور این تدبیرها
  • Bu hileleri fark etsin, şu tedbirlerin esası olsun.
  • شیر ده ای مادر موسی و را ** و اندر آب افکن میندیش از بلا
  • Ey Musa’nın anası, Musa’ya süt ver, belâya düşeceğini düşünme, suya at!