English    Türkçe    فارسی   

3
2370-2394

  • شید می‌آری غلط می‌افکنی ** لاف عشق و لاف قربت می‌زنی 2370
  • Delirdin mi ki böyle hatalara düşüyor, aşktan, Allah’a yakınlıktan dem vuruyorsun?
  • با کدامین روی چون دل‌مرده‌ای ** روی سوی آسمانها کرده‌ای
  • Sen, gönlü ölmüş bilirsin... Hangi yüzle yüzünü göklere tutuyorsun?”
  • غلغلی در شهر افتاده ازین ** آن مسلمان می‌نهد رو بر زمین
  • Bu hâdise yüzünden şehre bir velveledir düştü. O Müslümansa,
  • کای خدا این بنده را رسوا مکن ** گر بدم هم سر من پیدا مکن
  • “Yarabbi, bu kulunu rezil etme. Kötülük yaptıysam bile sırrımı halka açma.
  • تو همی‌دانی و شبهای دراز ** که همی‌خواندم ترا با صد نیاز
  • Biliyorum, uzun gecelerde yüzlerce tazarrula sana niyaz edip durdum.
  • پیش خلق این را اگر خود قدر نیست ** پیش تو همچون چراغ روشنیست 2375
  • Halka karşı bunun hiçbir kadri, hiçbir kıymeti yok, onlar bilmez bunu; fakat senin yanında aydın bir mum gibi… Sana aşikâr ” diye niyaz etmekte, yüzünü yerlere vurmaktaydı.
  • شنیدن داود علیه السلام سخن هر دو خصم وسال کردن از مدعی علیه
  • Davud aleyhisselâm’ın iki hasmın da sözlerini dinlemesi ve dâva edileni sorguya çekmesi
  • چونک داود نبی آمد برون ** گفت هین چونست این احوال چون
  • Davut Peygamber, evinden dışarı çıkınca “Bu ne, ne var, ne oldu” dedi.
  • مدعی گفت ای نبی الله داد ** گاو من در خانه او در فتاد
  • Dâvacı dedi ki: “Ey Allah’ın peygamberi, imdat et. Öküzüm, bu adamın evine girmiş,
  • کشت گاوم را بپرسش که چرا ** گاو من کشت او بیان کن ماجرا
  • O da onu kesmiş. Neden benim öküzümü kesmiş sor da söylesin.”
  • گفت داودش بگو ای بوالکرم ** چون تلف کردی تو ملک محترم
  • Davut, “Ey kerem sahibi, neden sana haram olan o öküzü kestin?
  • هین پراکنده مگو حجت بیار ** تا به یک سو گردد این دعوی و کار 2380
  • Yalnız saçma sapan söyleme, delil göster de bu dâva görülsün, bitsin” dedi.
  • گفت ای داود بودم هفت سال ** روز و شب اندر دعا و در سال
  • Adam dedi ki: “Ey Davut, yedi yıldır gece gündüz dua etmekte, Allah’tan,
  • این همی‌جستم ز یزدان کای خدا ** روزیی خواهم حلال و بی عنا
  • Yarabbi, helâl ve zahmetsiz bir rızık istiyorum, diye niyazda bulunmaktayım.
  • مرد و زن بر ناله من واقف‌اند ** کودکان این ماجرا را واصف‌اند
  • Erkek kadın… Herkes feryadımı bilir, hatta çocuklar bile bunu söyler, anlatırlar.
  • تو بپرس از هر که خواهی این خبر ** تا بگوید بی شکنجه بی ضرر
  • Kime istersen sor, derhal söyleyiversin.
  • هم هویدا پرس و هم پنهان ز خلق ** که چه می‌گفت این گدای ژنده‌دلق 2385
  • Halktan hem gizli sor, hem de aşikâre… Bak, bu eski hırkalı yoksul neler söylüyor, nasıl dua ediyordu, anla,
  • بعد این جمله دعا و این فغان ** گاوی اندر خانه دیدم ناگهان
  • Bu dualardan, bu feryatlardan sonra bir de baktım ki evime bir öküz girivermiş.
  • چشم من تاریک شد نه بهر لوت ** شادی آن که قبول آمد قنوت
  • Gözüm karardı. Ama lokma için değil, duam kabul edildi diye sevindim hani.
  • کشتم آن را تا دهم در شکر آن ** که دعای من شنود آن غیب‌دان
  • O ayıpları bilen Allah duamı kabul etti, buna şükrane olsun diye öküzü kestim”
  • حکم کردن داود علیه السلام برکشنده‌ی گاو
  • Davud Aleyhisselâm’ın, öküzü kesenin haksız olduğuna hükmetmesi
  • گفت داود این سخنها را بشو ** حجت شرعی درین دعوی بگو
  • Davut, “Bu sözlerden el yıka, dâvana şer’i delil getir.
  • تو روا داری که من بی حجتی ** بنهم اندر شهر باطل سنتی 2390
  • Reva görür müsün delilsiz bir hüküm vereyim de bu şehirde bâtıl bir sünnet koyayım, kötü bir âdet bırakayım,
  • این کی بخشیدت خریدی وارثی ** ریع را چون می‌ستانی حارثی
  • Bunu sana kim bağışladı? Satın mı aldın, mirasa mı kondun? Ekine nasıl sahip olabilirsin, sen mi ektin? Ektinse senindir.
  • کسب را همچون زراعت دان عمو ** تا نکاری دخل نبود آن تو
  • Kazanmakta ekin ekmeye benzer. Ekmedikçe ona sahip olmaya hakkın yoktur.
  • آنچ کاری بدروی آن آن تست ** ورنه این بی‌داد بر تو شد درست
  • Ektinse ektiğini biçersin, o senindir. Yoksa zulmettiğin, haksız olduğun kat’iyetle anlaşılır.
  • رو بده مال مسلمان کژ مگو ** رو بجو وام و بده باطل مجو
  • Yürü, eğri büğrü söylenme, bu Müslümanın malını ver. Paran yoksa borç al, ver; beyhude konuşma!” dedi.