English    Türkçe    فارسی   

3
438-462

  • چونک جان باشد نیاید لوت کم ** چونک لشکر هست کم ناید علم
  • Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!
  • خواجه‌ی حازم بسی عذر آورید ** بس بهانه کرد با دیو مرید
  • Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.
  • گفت این دم کارها دارم مهم ** گر بیایم آن نگردد منتظم 440
  • “Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüzüstü kalır. Düzene girmez.
  • شاه کار نازکم فرموده است ** ز انتظارم شاه شب نغنوده است
  • Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor.
  • من نیارم ترک امر شاه کرد ** من نتانم شد بر شه روی‌زرد
  • Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kara olamam.
  • هر صباح و هر مسا سرهنگ خاص ** می‌رسد از من همی‌جوید مناص
  • Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.
  • تو روا داری که آیم سوی ده ** تا در ابرو افکند سلطان گره
  • Reva görür müsün, köye geleyim de padişah, bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın?
  • بعد از آن درمان خشمش چون کنم ** زنده خود را زین مگر مدفون کنم 445
  • Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi.
  • زین نمط او صد بهانه باز گفت ** حیله‌ها با حکم حق نفتاد جفت
  • Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı.
  • گر شود ذرات عالم حیله‌پیچ ** با قضای آسمان هیچند هیچ
  • Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!
  • چون گریزد این زمین از آسمان ** چون کند او خویش را از وی نهان
  • Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?
  • هرچه آید ز آسمان سوی زمین ** نه مفر دارد نه چاره نه کمین
  • Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir.
  • آتش ار خورشید می‌بارد برو ** او بپیش آتشش بنهاده رو 450
  • Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir.
  • ور همی طوفان کند باران برو ** شهرها را می‌کند ویران برو
  • Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa
  • او شده تسلیم او ایوب‌وار ** که اسیرم هرچه می‌خواهی ببار
  • O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir.
  • ای که جزو این زمینی سر مکش ** چونک بینی حکم یزدان در مکش
  • Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün, baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme.
  • چون خلقناکم شنودی من تراب ** خاک باشی جست از تو رو متاب
  • “Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!
  • بین که اندر خاک تخمی کاشتم ** کرد خاکی و منش افراشتم 455
  • (Allah diyor ki:) “Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim.
  • حمله‌ی دیگر تو خاکی پیشه گیر ** تا کنم بر جمله میرانت امیر
  • Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emir yapayım.
  • آب از بالا به پستی در رود ** آنگه از پستی به بالا بر رود
  • Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar.
  • گندم از بالا بزیر خاک شد ** بعد از آن او خوشه و چالاک شد
  • Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.
  • دانه‌ی هر میوه آمد در زمین ** بعد از آن سرها بر آورد از دفین
  • Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.
  • اصل نعمتها ز گردون تا بخاک ** زیر آمد شد غذای جان پاک 460
  • Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular.
  • از تواضع چون ز گردون شد بزیر ** گشت جزو آدمی حی دلیر
  • Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular.
  • پس صفات آدمی شد آن جماد ** بر فراز عرش پران گشت شاد
  • Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi.