English    Türkçe    فارسی   

5
1050-1074

  • فعل تو وافیست زو کن ملتحد  ** که در آید با تو در قعر لحد  1050
  • Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler.
  • در تفسیر قول مصطفی علیه‌السلام لا بد من قرین یدفن معک و هو حی و تدفن معه و انت میت ان کان کریما اکرمک و ان کان لیما اسلمک و ذلک القرین عملک فاصلحه ما استطعت صدق رسول‌الله 
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.
  • پس پیمبر گفت بهر این طریق  ** باوفاتر از عمل نبود رفیق 
  • Peygamber dedi ki: Bu yol için amelden daha vefalı bir arkadaş, bir yoldaş yoktur.
  • گر بود نیکو ابد یارت شود  ** ور بود بد در لحد مارت شود 
  • Amelin, iyiyse sana ebediyen dost olur. Kötüyse mezarında yılan kesilir.
  • این عمل وین کسب در راه سداد  ** کی توان کرد ای پدر بی‌اوستاد 
  • Babam, doğruluk yolundaki bu amel, bu kazanç, nasıl olur da üstatsız elde edilebilir?
  • دون‌ترین کسبی که در عالم رود  ** هیچ بی‌ارشاد استادی بود 
  • Alemde en aşağılık sanat bile hiç üstatsız elde edilebilir mi?
  • اولش علمست آنگاهی عمل  ** تا دهد بر بعد مهلت یا اجل  1055
  • Her sanatın önü bilgidir, ondan sonra amel gelir. Bu suretle de amel, bir müddet mühletten, yahut ecelden sonra gayda verir.
  • استعینوا فی‌الحرف یا ذا النهی  ** من کریم صالح من اهلها 
  • Ey akıl sahibi, sanata çalış, fakat o sanatı, ehil olan kerem sahibi ve temiz bir kişiden öğren.
  • اطلب الدر اخی وسط الصدف  ** واطلب الفن من ارباب الحرف 
  • Kardeş, inciyi sedefin içinde ara, sanatı da sanat ehlinden iste.
  • ان رایتم ناصحین انصفوا  ** بادروا التعلیم لا تستنکفوا 
  • Öğütçüleri gördünüz mü insaf edin de onlardan öğrenmeye çalışın, çekinmeyin.
  • در دباغی گر خلق پوشید مرد  ** خواجگی خواجه را آن کم نکرد 
  • Bir adam tabak olsa da tabaklık sanatını yaparken kirli bir hırka giyse bu hırka, onun zenginliğini ululuğunu azaltmaz ki.
  • وقت دم آهنگر ار پوشید دلق  ** احتشام او نشد کم پیش خلق  1060
  • Demirci, demir döverken yırtık pırtık bir elbiseye bürünse halk yanında itibarı eksilmez ki.
  • پس لباس کبر بیرون کن ز تن  ** ملبس ذل پوش در آموختن 
  • Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar. Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.
  • علم آموزی طریقش قولی است  ** حرفت آموزی طریقش فعلی است 
  • Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir. Sanat bellemenin yolu işle.
  • فقر خواهی آن به صحبت قایمست  ** نه زبانت کار می‌آید نه دست 
  • Yokluk istiyorsan o, konuşup görüşmeyle kaimdir. Bu hususta ne dilin işe yarar ne elin.
  • دانش آن را ستاند جان ز جان  ** نه ز راه دفتر و نه از زبان 
  • Can yokluk bilgisini bir candan beller. Bu bilgi ne defterden bellenir, ne dilden!
  • در دل سالک اگر هست آن رموز  ** رمزدانی نیست سالک را هنوز  1065
  • O rumuz, yolcunun gönlünde varsa, ben de remizler bilirim derse yolcu, henüz remizleri bilmiyor demektir.
  • تا دلش را شرح آن سازد ضیا  ** پس الم نشرح بفرماید خدا 
  • Yolcunun gönlü açılır,nurlanırsa o vakit Tanrı, “senin göğsünü açmadık mı? Seni ferahlandırmadık mı?” buyurur.
  • که درون سینه شرحت داده‌ایم  ** شرح اندر سینه‌ات بنهاده‌ایم 
  • Senin içini açtık göğsünü ferahlattık.
  • تو هنوز از خارج آن را طالبی  ** محلبی از دیگران چون حالبی 
  • Sense hala onu dışarıdan istemektesin. Süt sağılan yer, sensin de sen, başkalarının süt sağmasını bekliyorsun.
  • چشمه‌ی شیرست در تو بی‌کنار  ** تو چرا می‌شیر جویی از تغار 
  • Sende kıyısı bucağı olmayan bir süt kaynağı var. Sen neden tulumda süt arasın?
  • منفذی داری به بحر ای آبگیر  ** ننگ دار از آب جستن از غدیر  1070
  • A su çeken, denize bir deliğin, bir yolun var senin. utan kuyudan su çekmeye!
  • که الم نشرح نه شرحت هست باز  ** چون شدی تو شرح‌جو و کدیه‌ساز 
  • “Elem neşrah” ayetinde bildirildiği gibi senin göğsün şerh edilmedi mi ki? Öyleyse neden sıkılır, neden yine şerh istersin ki?
  • در نگر در شرح دل در اندرون  ** تا نیاید طعنه‌ی لا تبصرون 
  • İçinde gönlünün ferahlanmasına, şerh edilmesine bak ki “Onlar, kendilerinde olan Tanrı delillerini görmezler” ayetindeki kınamaya uğramayasın.
  • تفسیر و هو معکم 
  • ”O sizinle beraberdir” ayetinin tefsiri
  • یک سپد پر نان ترا بی‌فرق سر  ** تو همی خواهی لب نان در به در 
  • Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var da sen hala şuraya buraya koşup duruyor, ekmek istiyorsun.
  • در سر خود پیچ هل خیره‌سری  ** رو در دل زن چرا بر هر دری 
  • Şaşkın mısın ne? Kendi başına dolan. Neden her kapıyı dövüp durursun? Yürü, gönül kapısını döv!