English    Türkçe    فارسی   

5
1102-1126

  • هست مانندا به صورت پیش حس  ** که غلط‌بینست چشم و کیش حس 
  • Duyguya göre ikisi de birbirine benzer. Çünkü göz ve duygunun mezhebi, yanlış görmedir.
  • هست آن پیدا به پیش چشم دل  ** جهد کن سوی دل آ جهد المقل 
  • Bu, can gözüne görünür, gönle varmak için yorul çabala.
  • ور نداری پا بجنبان خویش را  ** تا ببینی هر کم و هر بیش را 
  • Ayağın yoksa yuvarlan da nihayet her azı, her çoğu gör.
  • در معنی این بیت «گر راه روی راه برت بگشایند ور نیست شوی بهستیت بگرایند» 
  • Şu beytin manası: Yolcuysan, yoldaysan, sana yol açarlar. Yok olursan sana varlıkla yönelirler.
  • گر زلیخا بست درها هر طرف  ** یافت یوسف هم ز جنبش منصرف  1105
  • Zeliha, her taraftan kapıları kapadı ama Yusuf’ta hiçbir hareket görünmedi.
  • باز شد قفل و در و شد ره پدید  ** چون توکل کرد یوسف برجهید 
  • Kilit ve kapı tekrar açıldı, yol göründü. Çünkü Yusuf, Tanrısına dayanmıştı, her yana dönüp dolaşmaktaydı.
  • گر چه رخنه نیست عالم را پدید  ** خیره یوسف‌وار می‌باید دوید 
  • Alemde bir yarık görünmemede ama Yusuf gibi hayran bir halde her yana koşup gelmek gerek.
  • تا گشاید قفل و در پیدا شود  ** سوی بی‌جایی شما را جا شود 
  • Ki kilit açılsın, kapı görünsün, mekansızlık size yer olsun.
  • آمدی اندر جهان ای ممتحن  ** هیچ می‌بینی طریق آمدن 
  • Ey sınanan kişi, aleme geldin ama geldiğin yolu hiç görmüyor musun?
  • تو ز جایی آمدی وز موطنی  ** آمدن را راه دانی هیچ نی  1110
  • Sen bir yerden, bir yurttan geldin. Geldiğin yolu bilmiyor musun, hayır, değil mi?
  • گر ندانی تا نگویی راه نیست  ** زین ره بی‌راهه ما را رفتنیست 
  • Mademki bilmiyorsun, yol yok deme. Bu yolsuz yoldan bize gitmek görünür.
  • می‌روی در خواب شادان چپ و راست  ** هیچ دانی راه آن میدان کجاست 
  • Rüyada neşeli bir halde sağa, sola gitmektesin. O meydanın yolu nerede biliyor musun?
  • تو ببند آن چشم و خود تسلیم کن  ** خویش را بینی در آن شهر کهن 
  • Sen gözünü kapa, kendini teslim et de kendini o eski şehirde göresin.
  • چشم چون بندی که صد چشم خمار  ** بند چشم تست این سو از غرار 
  • Fakat gözünü nasıl kapatabilirsin ki yüzlerce mahmur göz, senin gözünü kapatmadan seni senden almada.
  • چارچشمی تو ز عشق مشتری  ** بر امید مهتری و سروری  1115
  • Sen bir müşterinin aşkı ile gözünü dört açmışsın, ulu olma, baş olma ümidine kapılmışsın.
  • ور بخسپی مشتری بینی به خواب  ** چغد بد کی خواب بیند جز خراب 
  • Uyusan bile rüyada o müşteriyi görmedesin. Kötü baykuş, rüyada yıkık yerden başka bir şey görebilir mi?
  • مشتری خواهی بهر دم پیچ پیچ  ** تو چه داری که فروشی هیچ هیچ 
  • Kıvrıla büküle her an müşteriyi aramadasın. Fakat neyin var ki satacaksın? Hiçbir şeyin yok, hiçbir şeyin.
  • گر دلت را نان بدی یا چاشتی  ** از خریداران فراغت داشتی 
  • Gönlünde bir ekmek, bir kuşluk kahvaltısı olsaydı alıcılara aldırmazdın bile.
  • قصه‌ی آن شخص کی دعوی پیغامبری می‌کرد گفتندش چه خورده‌ای کی گیج شده‌ای و یاوه می‌گویی گفت اگر چیزی یافتمی کی خوردمی نه گیج شدمی و نه یاوه گفتمی کی هر سخن نیک کی با غیر اهلش گویند یاوه گفته باشند اگر چه در آن یاوه گفتن مامورند 
  • Peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Ne yedin de böyle ahmaklaştın, saçma sapan söyleniyorsun?” denilince “Bir şey bulup yeseydim ne ahmaklaşırdım ne saçma sapan söylenirdim” demesi. Her iyi söze, ehlinden başkasına söylenirse saçma denir, hatta söyliyenler, o sözü söylemeye memur olsalar bile
  • آن یکی می‌گفت من پیغامبرم  ** از همه پیغامبران فاضلترم 
  • Birisi ben peygamberim bütün peygamberlerden üstünüm diyordu.
  • گردنش بستند و بردندش به شاه  ** کین همی گوید رسولم از اله  1120
  • Boynunu bağlayıp padişaha götürdüler, dediler ki: Bu, ben Tanrı elçisiyim demekte.
  • خلق بر وی جمع چون مور و ملخ  ** که چه مکرست و چه تزویر و چه فخ 
  • Halk, bu ne hiledir, bu ne saçma ve kötü şey diye karınca ve çekirge gibi başına üşüşmüş.
  • گر رسول آنست که آید از عدم  ** ما همه پیغامبریم و محتشم 
  • Eğer bu, yokluk aleminden elçi olarak gelmişse diyorlar, biz hep peygamberiz hep yüceyiz.
  • ما از آنجا آمدیم اینجا غریب  ** تو چرا مخصوص باشی ای ادیب 
  • Biz de oradan garip olarak geldik, neden bu peygamberlik, sana mahsus olsun?
  • نه شما چون طفل خفته آمدیت  ** بی‌خبر از راه وز منزل بدیت 
  • Siz de uyuyan bir çocuk gibi yoldan, duraktan habersiz bir halde gelmediniz mi?
  • از منازل خفته بگذشتید و مست  ** بی‌خبر از راه و از بالا و پست  1125
  • Duraklarda uykuda ve sarhoş olarak geçtiniz. Yoldan, yukarıdan, aşağıdan bir haberiniz bile yoktu.
  • ما به بیداری روان گشتیم و خوش  ** از ورای پنج و شش تا پنج و شش 
  • Bizse hoş bir halde beş duygu ve altı cihet aleminin ötesinden ta beş duygu ve altı cihet alemine kadar uyanık olarak yürüdük.