English    Türkçe    فارسی   

5
2735-2759

  • عشق جوشد بحر را مانند دیگ  ** عشق ساید کوه را مانند ریگ  2735
  • Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır. Aşk, dağı kum gibi ezer, eritir.
  • عشق‌بشکافد فلک را صد شکاف  ** عشق لرزاند زمین را از گزاف 
  • Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar. Aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir.
  • با محمد بود عشق پاک جفت  ** بهر عشق او را خدا لولاک گفت 
  • Pak, aşk, Muhammed'le eşti. Tanrı aşk yüzünde ona "Sen olmasaydın..." dedi.
  • منتهی در عشق چون او بود فرد  ** پس مر او را ز انبیا تخصیص کرد 
  • Hasılı o, aşktan tekti. Onun için Tanrı, onu pevgamberler içinden seçti.
  • گر نبودی بهر عشق پاک را  ** کی وجودی دادمی افلاک را 
  • Sen, pak aşka mensup olmasaydın, sende aşk olmasaydı dedi, hiç gökleri var eder miydim?
  • من بدان افراشتم چرخ سنی  ** تا علو عشق را فهمی کنی  2740
  • Ben, aşkın yüceliğini anlayasın diye kadri yüce göğü yücelttim.
  • منفعتهای دیگر آید ز چرخ  ** آن چو بیضه تابع آید این چو فرخ 
  • Gökten daha başka faydalar da gelir. O yumurta gibidir. Bu, civciv gibi ona tabidir.
  • خاک را من خوار کردم یک سری  ** تا ز خواری عاشقان بویی بری 
  • Âşıkların horluğundan bir koku alasın diye toprağı tamamiyle hor ettim, ayaklar altına serdim.
  • خاک را دادیم سبزی و نوی  ** تا ز تبدیل فقیر آگه شوی 
  • Aşkla bir yoksul nasıl değişir, anlaman için toprağa yeşillik ve tazelik verdim.
  • با تو گویند این جبال راسیات  ** وصف حال عاشقان اندر ثبات 
  • Şu yerinden kımıldamıyan dağlar da sana âşıkların sebatını söyler.
  • گرچه آن معنیست و این نقش ای پسر  ** تا به فهم تو کند نزدیک‌تر  2745
  • Gerçi oğul, o mânadır, bunlar suret. Fakat anlayışa yaklaştırmak için lâzım bu.
  • غصه را با خار تشبیهی کنند  ** آن نباشد لیک تنبیهی کنند 
  • Kederi, dikene benzetirler. Dikenin kendisi değildir, bu benzetiş, ancak uyandırmak, anlatmak içindir.
  • آن دل قاسی که سنگش خواندند  ** نامناسب بد مثالی راندند 
  • Katı gönüle taş derler. Gönlün taşla münasebeti yoktur, fakat bir örnektir verirler işte.
  • در تصور در نیاید عین آن  ** عیب بر تصویر نه نفیش مدان 
  • Düşünce de onun tıpkısı olmaz. Fakat öyle değildir deme de ayıbı benzetişe, anlatışa ver.
  • رفتن این شیخ در خانه‌ی امیری بهر کدیه روزی چهار بار به زنبیل به اشارت غیب و عتاب کردن امیر او را بدان وقاحت و عذر گفتن او امیر را 
  • Şeyhin bir gün içinde dört kere zembille dilenmek üzere Tanrı buyruğiyle bir beyin evine gitmesi, beyin onu azarlayıp kötü söylemesi, Şeyhin de özür dilemesi
  • شیخ روزی چار کرت چون فقیر  ** بهر کدیه رفت در قصر امیر 
  • Şeyh bir günde yoksul gibi dört kere bir beyin köşküne gitti.
  • در کفش زنبیل و شی لله زنان  ** خالق جان می‌بجوید تای نان  2750
  • Zembili elinde, Tanrı için canı yaratan, sizden bir lokma ekmek istiyor sözleri dilindeydi.
  • نعلهای بازگونه‌ست ای پسر  ** عقل کلی را کند هم خیره‌سر 
  • Oğul, bunlar, aklı küll'ü bile şaşırtan, sersem eden tersine çakılmış nallardır.
  • چون امیرش دید گفتش ای وقیح  ** گویمت چیزی منه نامم شحیح 
  • Bey, onu görünce : Kötü kişi dedi, sana bir şey söyleyeceğim ama bana nekes deme.
  • این چه سغری و چه رویست و چه کار  ** که به روزی اندر آیی چار بار 
  • Bu ne küstahlık, bu ne utanmaz yüz, bu ne çeşit iş? Bir günde tam dört kere geliyorsun.
  • کیست اینجا شیخ اندر بند تو  ** من ندیدم نر گدا مانند تو 
  • A Şeyh, burada seninle mukayyet olacak kim var ki ? Ben senin gibi küstah bir dilenci görmedim.
  • حرمت و آب گدایان برده‌ای  ** این چه عباسی زشت آورده‌ای  2755
  • Dilencilerin namusunu berbat ettin. Bu yaptığın, ne çirkin Abbaslık?
  • غاشیه بر دوش تو عباس دبس  ** هیچ ملحد را مباد این نفس نحس 
  • Abbası Debs, senin hizmetkârın olamaz. Bu şom nefis, hiçbir mülhitte olmasın.
  • گفت امیرا بنده فرمانم خموش  ** ز آتشم آگه نه‌ای چندین مجوش 
  • Şeyh dedi ki: Beyim, sus, ben emir kuluyum. İçimdeki ateşi bilmiyorsun, bu kadar coşma.
  • بهر نان در خویش حرصی دیدمی  ** اشکم نان‌خواه را بدریدمی 
  • Ekmek için kendimde bir hırs görseydim ekmek isteyen karnımı deşerdim.
  • هفت سال از سوز عشق جسم‌پز  ** در بیابان خورده‌ام من برگ رز 
  • Yedi yıl bu bedenim, aşk ateşiyle yandı kavruldu. Çöllerde asma yaprağı yedim, onunla geçindim.