English    Türkçe    فارسی   

5
3668-3692

  • زن پشیمان شد از آن گفتار سرد  ** چون رمید و رفت آن مهمان فرد 
  • Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
  • زن بسی گفتش که آخر ای امیر  ** گر مزاحی کردم از طیبت مگیر 
  • Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
  • سجده و زاری زن سودی نداشت  ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت  3670
  • Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı.
  • جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن  ** صورتش دیدند شمعی بی‌لگن 
  • Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
  • می‌شد و صحرا ز نور شمع مرد  ** چون بهشت از ظلمت شب گشته فرد 
  • Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.
  • کرد مهمان خانه خانه‌ی خویش را  ** از غم و از خجلت این ماجرا 
  • Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
  • در درون هر دو از راه نهان  ** هر زمان گفتی خیال میهمان 
  • Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki:
  • که منم یار خضر صد گنج و جود  ** می‌فشاندم لیک روزیتان نبود  3675
  • Ben, Hızır'ın dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne yapayım? Kısmetiniz değilmiş!
  • تمثیل فکر هر روزینه کی اندر دل آید به مهمان نو کی از اول روز در خانه فرود آید و فضیلت مهمان‌نوازی و ناز مهمان کشیدن و تحکم و بدخویی کند به خداوند خانه 
  • Her gün, gönüle gelen düşünce o gün, sabah çağı gelen konuğa benzer, ev sahibine hükmeder, huysuzlukta bulunur. Ev sahibi olmanın şanı, konuğu görüp gözetmek, ağırlamak ve nazını çekmektir.
  • هر دمی فکری چو مهمان عزیز  ** آید اندر سینه‌ات هر روز نیز 
  • Konuk evine her gün nasıl bir yüce konuk gelirse onun gibi her an da sana bir fikir gelir.
  • فکر را ای جان به جای شخص دان  ** زانک شخص از فکر دارد قدر و جان 
  • Canım, fikri bir adam say. Çünkü adam, fikirle değerlidir, fikirle diridir.
  • فکر غم گر راه شادی می‌زند  ** کارسازیهای شادی می‌کند 
  • Gam fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler hazırlamadadır.
  • خانه می‌روبد به تندی او ز غیر  ** تا در آید شادی نو ز اصل خیر 
  • O, hayrın aslından yeni bir sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür.
  • می‌فشاند برگ زرد از شاخ دل  ** تا بروید برگ سبز متصل  3680
  • Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder.
  • می‌کند بیخ سرور کهنه را  ** تا خرامد ذوق نو از ما ورا 
  • Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
  • غم کند بیخ کژ پوسیده را  ** تا نماید بیخ رو پوشیده را 
  • Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır.
  • غم ز دل هر چه بریزد یا برد  ** در عوض حقا که بهتر آورد 
  • Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir.
  • خاصه آن را که یقینش باشد این  ** که بود غم بنده‌ی اهل یقین 
  • Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur.
  • گر ترش‌رویی نیارد ابر و برق  ** رز بسوزد از تبسمهای شرق  3685
  • Bulutla şimşek, asık suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen gülümsemelerini gösterir mi hiç?
  • سعد و نحس اندر دلت مهمان شود  ** چون ستاره خانه خانه می‌رود 
  • Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir, konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler.
  • آن زمان که او مقیم برج تست  ** باش هم‌چون طالعش شیرین و چست 
  • Senin burcunda konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
  • تا که با مه چون شود او متصل  ** شکر گوید از تو با سلطان دل 
  • Böyle hareket et de o yıldız, aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin.
  • هفت سال ایوب با صبر و رضا  ** در بلا خوش بود با ضیف خدا 
  • Sabırlı ve her şeye razı olan Eyyub, tam yedi yıl Tanrı konuğunu, belâyı hoş tuttu.
  • تا چو وا گردد بلای سخت‌رو  ** پیش حق گوید به صدگون شکر او  3690
  • O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da,
  • کز محبت با من محبوب کش  ** رو نکرد ایوب یک لحظه ترش 
  • Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
  • از وفا و خجلت علم خدا  ** بود چون شیر و عسل او با بلا 
  • Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.